Ad

doğal yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğal yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Doğal Bir Yaşam Tarzı Köy Yaşamı

Günümüzde şehirlerde çöp ve atık yönetimi büyük bir sorun haline gelirken, köylerde doğal yaşamın bir parçası olarak çöpün nasıl hiç oluşmadığını görmek ilginçtir. İşte köylerde, doğaya saygı ve geri dönüşüm bilinciyle sürdürülen bu doğal yaşam tarzının ayrıntıları:


Köyde Yemek Artmaz

Köyde yaşayan insanlar, yemek artıklarını bile değerlendirmeyi bilirler. Artan yemekler genellikle köpekler tarafından tüketilir. Meyve ve sebze kabukları ise küçük ve büyükbaş hayvanlarla tavuklara verilir, böylece atık olmaktan çıkar.


Kıyafetler ve Tekstil Ürünleri Değerlendirilir

Köyde kıyafetler aileden aileye dolaşır ve yeniden kullanılır. İyice kötü durumdaki tekstil ürünleri bir araya getirilerek minder veya örtü yapılır. Bu şekilde, tekstil atıkları minimuma indirilir.

Atık Malzemeler Yeniden Kullanılır

Sert kabuklar, kâğıt ve mukavva ambalajlar köyde ocaklarda yakılarak değerlendirilir. Gazete ve dergiler, dolap ve raf altlarına serildikten sonra ocakta odunu tutuşturmak için kullanılır. Ayrıca, parlak ve eğlenceli gazete sayfaları defter kaplama malzemesi olarak veya çocukların oyunlarında kullanılır.


Plastik ve Metal Atıkların Dönüşümü

Plastik ambalajlar, geniş olanlar saksı olarak kullanılırken, dar olanlar çeşitli sıvılar için taşıma ve saklama kaplarına dönüştürülür. Metal ambalaj ve kutular kesilerek plakalar halinde çatılara kaplama veya bağlara oluk yapılır. 


Tuhaf Biçimsiz Atıklar Bile Değerlendirilir

Köyde her türlü atık bir şekilde değerlendirilir. Şekilsiz ve tuhaf atıklar bile bağlarda şahane korkuluklar olarak yeniden kullanılır. Bu sayede, doğaya zarar vermeden atıklar değerlendirilir.

Köyde Çöp Oluşmaz

Evet, köyde yemek artmaz, hiçbir şey artırılmaz. Her şey bir şekilde geri dönüştürülür veya yeniden kullanılır. Bu bilinçli ve sürdürülebilir yaşam tarzı, köylerde çöp oluşmasını engeller. Köyde yaşayan insanlar, doğayla uyum içinde yaşamanın ve kaynakları verimli kullanmanın en güzel örneğini sergilerler.

Bu yaşam tarzı, doğaya saygının ve sürdürülebilirliğin ne kadar önemli olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Şehirde yaşayanlar olarak, köylerdeki bu doğal geri dönüşüm ve değerlendirme bilincinden öğrenmemiz gereken çok şey var.




Güdül-Beypazarı Hattındaki Madencilik Tehlikesi

Beypazarı Uruş Mahallesi ve çevresinde kurulmak istenen “Sepiyolit Madeni Ocağı Ve Kırma-Eleme Tesisi” bölge halkının sert tepkisiyle karşılaştı. Söz konusu proje, 1862 hektarlık geniş bir alanı kapsıyor. Maden ocağı halkın haklarını, bölgenin doğasını, tarımını, hayvancılığını ve hava kalitesini ciddi şekilde tehdit ediyor.

Uruş’ta yani Güdül ve Beypazarı hattında Kirmir ve Süvari çaylarının birleştiği Köroğlu dağlarının etekleri doğal ve kültürel özellikleriyle zengin bir bölgedir. Gerçekleştirilmek amaçlanan vahşi madencilik faaliyetleri, bölgenin doğal güzelliklerini ve ekosistemini ciddi şekilde tehdit etmektedir.

1. Su Kaynaklarının Kirlenmesi: Sakarya Nehri'nin doğduğu vadilere (Kirmir Ve Süvari) sahip bu bölgedeki madencilik, hayati öneme sahip su kaynaklarını kirletme riski taşımaktadır. Bu durum, hem yerel ekosistemler hem de Sakarya Nehri boyunca insan sağlığı için büyük bir tehlike arz etmektedir. Beypazarı içme suyu havzasının geliştirilmesi gerekmektedir.
2. Biyolojik Çeşitliliğin Tahribatı: Güdül-Beypazarı hattı, koruma altında olan alanların yoğunlaştığı alan olup “korunan alanların sürdürülebilirliğine” ve “referans ekosistemlere” tahrip edecektir. Madencilik faaliyetleri, bu bölgedeki zengin biyolojik çeşitliliği tahrip ederek, ekolojik dengeyi bozacaktır. Bölgede yutak alan ve korunan alan niteliği ve niceliği zenginleştirilmelidir.
3. Ekoturizm ve Gıda Arzı Güvenliğine Etkileri: Bölgedeki vahşi madencilik, “ekoturizm potansiyeline”, “gıda arzı güvenliğine” ve “sürdürülebilir insani kalkınma hakkına” ciddi zararlar verebilir. Doğal tarım üreticilerinin üretim kapasitesi ve motivasyonu olumsuz etkilenerek, bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınması sekteye uğrayacaktır. Ekoturizm ve Agroturizm Çalıştayı raporunda belirtilen hedeflerin irdelenmesi gerekmektedir.
4. Ankara Halkının Haklarının Gaspı: Ankara'ya oldukça yakın olan bu madenler, başkent halkının “temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkını” ve “arazi hakkını” gasp etmektedir. Örneğin Mamak’ın biyolojik çeşitliliğe sahip vadisinde yer alan Kıbrıs Köyü'ndeki maden faaliyetleri de, yerel ürün üretimleriyle kırsal kalkınma imkânlarını tehdit etmektedir.

Bu nedenlerle, Güdül-Beypazarı hattındaki vahşi madencilik faaliyetlerinin durdurulması ve bölgenin doğal ve kültürel değerlerinin korunması gerekmektedir. Sağlıklı bir çevre ve sürdürülebilir kalkınma, hem yerel halkın hem de tüm Türkiye'nin hakkıdır.

Doğaya ve Tarım Alanlarına Sahip Çıkalım!


Beypazarı ve Güdül köylüleri, toprağına, havasına, suyuna ve geleceğine sahip çıkmak için kararlılıkla mücadele ediyor. "ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Gerekli Değildir" kararına karşı kazandıkları dava, mücadelelerinin ilk adımı oldu. Şimdi ise, seslerine kulak verilip proje durdurulmazsa, yeniden başlatılan ÇED sürecine karşı yine hukuk mücadelesi vermeye hazırlanıyorlar. Bölge sakinleri, projenin gerçek çevresel, sosyal ve ekonomik etkileri yeterince değerlendirilmeden “ÇED Olumlu” kararı verilme ihtimaline karşı tüm yurttaşları farkındalığa, yetkilileri de sorumluluğa çağırıyor.


Depremden Sonra Doğal Yaşam Yolculuğu...

Deprem, doğal afetlerin en yıkıcılarından biridir ve ciddi zararlara neden olabilir. Depremin etkileri arasında ölümler, yaralanmalar, evsizlik, gıda sıkıntısı ve diğer sağlık sorunları yer alabilir. Bu nedenle, deprem sonrası dönemde doğal yaşam eğitimleri ve bilgileri oldukça önemlidir.

Doğal yaşam eğitimleri, insanların doğal kaynakları daha verimli kullanmalarına, çevreye daha duyarlı olmalarına ve doğal afetlere hazırlıklı olmalarına yardımcı olabilir. Örneğin, doğal yaşam eğitimleri, insanlara evlerinde kullanabilecekleri doğal malzemeleri ve kaynakları tanıtabilir. Deprem sonrası, bu bilgiler insanların evlerini yeniden inşa etmelerine ve afet sonrası yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olabilir.

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 depremlerinin bize öğrettiği bir çok şey var. Deprem sürecinde öncelikle haberleşme ve ulaşım başta olmak üzere sıhhi ihtiyaçlar yani su tuvalet ve gıda ihtiyacı yani temel besine ulaşma sorunu yaşandığına şahit olduk. Doğal Yaşam'ın yani basit yaşamanın kıymetini anladık. günlerce içimizi ferahlatmak için televizyon yada dijital haricinde park, bahçe, orman, açık alan gibi şeylere ihtiyacımız olduğunu anımsadık. Basit olarak ısınmak, su temini, yiyecek gibi en basit ihtiyaçlarımızda ne kadar konfor alanında olduğumuzu ama bunların biranda olmayabileceğini farkına vardık. Hayalimizdeki ekoköy evinden yola çıkarak şifalı bitkiler, kendi ürünlerimizi yapabilmek ve topluluk destekli üreticileri desteklemek gibi birçok faaliyet yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.

Doğal yaşam eğitimleri, afet sonrası sağlık sorunlarıyla başa çıkmak için gerekli bilgileri de sağlayabilir. Örneğin, bitkilerin şifalı ve besleyici özellikleri, yaralanmaları tedavi etmek için kullanılabilir. Doğal yaşam eğitimleri, afet sonrası tıbbi yardımın yetersiz olduğu durumlarda, insanların kendilerini ve ailelerini tedavi etmelerine yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, doğal yaşam eğitimleri, insanlara doğal kaynakları daha verimli kullanma, çevreye daha duyarlı olma ve afetlere hazırlıklı olma konularında bilgi vererek, deprem sonrası insanların daha dayanıklı olmalarına yardımcı olabilir. Bu nedenle, doğal yaşam eğitimleri, afetlerin yaşandığı ülkelerde daha geniş bir kitleye yayılması ve afet sonrası toparlanmaya yardımcı olması gerekmektedir.

Besler Şifa Atölyesi olarak Sakinşehir Güdül Şifa Yolu projesi kapsamında şifalı yolculuklara ve doğal yaşama devam edeceğiz. Haydi devam edelim.



Yüzyılın Afeti Kahramanmaraş Depremi

Kahramanmaraş merkezli ilki saat 04.17'de 6 Şubat 2023 günü meydana gelen ve 10 ilimizi doğrudan etkiledi. Türkiye'nin büyük bölümünde hissedilen deprem nedeniyle Malatya, Gaziantep Diyarbakır, Adıyaman, Adana'da yıkılan binalar oldu. Kahramanmaraş'ta ilk 7,7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Bu depremin ardından Gaziantep'te de büyüklükleri 6,4 ile 6,5 olan iki deprem meydana daha kaydedildi. Daha sonra Elbistan'da 7,6 büyüklüğünde deprem meydana geldi. AFAD ve AA nın bilgilerinden yola çıkarak bir not hazırladık.

Deprem nedeniyle 10 ilde üç ay süreyle OHAL ilan edilmişti. Eğitime “deprem arası” uzadı Milli Eğitim Bakanı Özer, eğitim öğretime verilen aranın tüm Türkiye'de 20 Şubat’a kadar uzatıldığını duyurdu. YÖK ise tüm yükseköğretim kurumlarında bahar eğitim ve öğretim dönemi açılışının ikinci bir duyuruya kadar ertelendiğini açıkladı.


Afetin Olası Etkileri

2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Durum Raporu" başlıklı raporunda 1999 Marmara depreminin verilerini esas alarak can kaybı ve mali hasara yönelik öngörüler hazırladı. Raporda, Marmara Depreminde can kaybı 18 bin 373 kişi, mali hasarı ise 1999 dolar kuruyla 17,1 milyar dolar olarak hesap edildi. Marmara depremi verilerinin kullanıldığı metodoloji ile Kahramanmaraş depremlerinin 72 bin 663 can kaybı ve 84,1 milyar dolar mali hasara neden olacağı öngörüldü. Öngörülen bu mali hasarın 70,75 milyar dolarının konut zararı, 10,4 milyar dolarının milli gelir kaybı ve 2,91 milyar dolarının işgünü kaybı olacağı tahmin edildi. Raporda, illerin milli gelire katkılarındaki azalmaya paralel olarak afete maruz kalan 10 ilin ihracatının, ihracatı göğüsleyen liman altyapısının bozulmasının da etkisiyle, 15 milyar dolar düzeyinin altına düşebileceği tahmin edildi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, deprem bölgesindeki illerde 927 bin binanın incelemesini tamamladıklarını, 118 bin binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğunun tespitini yaptıklarını bildirdi. Sağlık Bakanlığına göre; Kimliği tespit edilen 1625 çocuğumuz, kimliği henüz bilinmeyen 213 çocuğumuz bulunmaktadır."

AFAD tarafından yapılan açıklamaya göre yaklaşık 9,800'ü yabancı olmak üzere 35,495 kurtarma görevlisinin sahada görev yaptığı ifade edildi. Depremden etkilenen 10 ilde yaşayan yaklaşık 158 bin kişi bölgeden tahliye edildi. Bu arada Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen 10 ilde 41 bin 791 bina için yıkık, acil yıkılacak veya ağır hasarlı tespiti yapıldığını bildirdi.

Deprem bölgelerinde kurulan çadır sayısının 175 bini, konteyner sayısının ise 5 bin 400'ü geçtiğini söylendi. Depremzedeler için 257 noktada çadırkent kurulumunun tamamlandı. TÜRKONFED “2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Durum Raporu”na göre ise deprem bölgesindeki 3 milyona yakın konutun 1 milyonu aşkını hasarlı. Hasarlı konutların yerine yaşam alanları kurulması halinde kabaca 1 milyon konteyner eve ihtiyaç olacak.

Gözler Olası İstanbul Depreminde
İstanbul genelinde resmi kayıtlarda 1 milyon 166 bin bina bulunuyor. İBB’nin yaptığı son analize göre 7.5 büyüklüğündeki bir depremde İstanbul'da 91 bin 81 bina ağır veya çok ağır hasar, 167 bin 116 bina orta hasar alacak. Yani yaklaşık 250 bin bina hasar görecek. Çalışmalarda 40 milyar dolarlık ekonomik kayıp oluşacağı, Avrupa yakasının güney bölümünün en büyük hasarı alacağı tahmin ediliyor.

Bundan sonra yapılarda ne yapılmalı?
Her yapıda;
  1. İmar planı düzgün hazırlanmış mı,
  2. Deprem yönetmeliğine uygun hazırlanmış mı,
  3. Yapı denetim uygulanmış mı,
  4. Temelde fore kazık yapılmış mı,
  5. Burgulu demir kullanılmış mı,
  6. Beton sağlam karışımı ile hazırlanmış mı,
  7. Perde beton duvar yapılmış mı,
  8. Radial zemin beton uygulanmış mı,
  9. Sismik izolatör kullanılmış mı diye bakılmalıdır.

Şehirde;
  1. Yaygın bir şehirleşme olması,
  2. milli mimariye uygun hafif malzeme kullanılmasını teşvik,
  3. yamaçlara şehir kurulması,
  4. az katlı yapılar kurulması yani yatay mimariyi teşvik eden planlama yapılması.
Tüm kesimleriyle;
Hak yoluna teslim olarak yöntem, ilke, teknik, teknoloji ve yaklaşımlarla bundan sonra;
  1. Mimarlar yıkılmış şehri yeniden kuracak ve sanatçılara alan açacaklar,
  2. mühendisler afete göre teknik ilkeler ve kuralları konuşarak projeler hazırlayacaklar,
  3. kültür insanları afetle kaybolmaya yüz tutmuş milli değerlerimizi konuşacak,
  4. psikologlar tüm afetzedeler ve bizim ruh halimizi okuyacak,
  5. ziraatçılar ve endüstriciler üretim çarklarına dokunacaklar,
  6. mütefekkirler düşünce sistemlerinde afetleri ve geleceğimizi konuşacaklar,
  7. öğretmenler tüm varlığını öksüz ve yetimler öncelikli çocuklarımıza armağan edecekler,
  8. gönül adamları ve dini ileri gelenler yasımızı yaşarken yanımızda bulunacak,
  9. vakıf ve gönüllü kuruluşlar yaraların sarılmasına devam edecekler,
  10. doğa, çevre ve ormanı bilenler yeşil şehirlere öncülük edecekler,
  11. devlet çalışanları ve politikacılar "insanı yaşat ki devlet yaşasın" diyecek.
Yani kısaca herkese bir görev var ve olacak. Haydi başlayalım.































YAŞAM KİTABINI OKUMAK

Doğa bilgeliği anlamında kıymetli Güneşin Aydemi tarafından Açık Beyin okuyucularına yazılmış bir makaleyi çok önemli bularak aynen aktarıyoruz;

“İnsanın yegane bilgisi; bir şey bilmediğini itiraf ve tasdik etmektir.”

Aynalı Baba / A’mak-ı Hayal

“Örüntü Bilimi”ni Anlamak
Ben örüntü bilimi dediğim zaman, pek çok kişi bunun ne anlama geldiğini anlamayacaktır. Çünkü örüntü kelimesinin tanımı bile belirsizdir. Sözlük anlamı itibariyle örüntü (ingilizce olarak pattern ki pader yani baba anlamını taşıyan kelime ile akrabadır) kendini tekrarlayan kalıplar olarak ifade edilir. Oysa karmaşık sistemleri araştıran bilimler ve kaos bilimi, olmakta olan herhangi bir olayın daha önce hiç gerçekleşmediği, ve daha sonra da hiç gerçekleşmeyecek bir şekille gerçekleşiyor olduğunu ortaya koyuyor. Buna göre bir olayın veya bir kalıbın, hatta kopyalanmakta olan bir şeklin bile kendini tekrarlaması mümkün değildir.

Örüntü kavramını görünür ögelerle anlatmanın sınırsızlığı, aslında örüntülerin özünde enerjetik düzeyde bir ilişkiler ağı olmasından kaynaklanır. Enerji tahmin edebileceğimiz gibi yaşam sahnesinde beliren ve görünür olan her şeyin arkasındaki “görünmeyen” ama var olduğunu bildiğimiz şeydir. Örüntü bilimi ortaya görünenle ilgili pek çok örnek koyuyor gibi olsa da temelde şeyler, olgular, düşünce ve davranış kalıpları arasındaki görünmeyen ilişkileri, bu ilişkilere dair örnekleri ve en çok da mekanizmayı, bu ilişkilerin olageliş biçimlerini inceler.

Bu yönüyle Türkçe’de sonradan üretilmiş bir kelime olan “örüntü” kelimesi, konunun özünü kapsamlı şekilde anlatmaktadır. Zira söz konusu enerjetik ilişkiler, zamana bağlı olarak her an değişmekte, şeklini ancak tahmin edebildiğimiz, oysa asla emin olamayacağımız bulanık bir geleceğe işaret edecek şekilde gelişmekte, tabir-i caizse örülmektedir. “Kader ağlarını örmektedir” deriz, ilginç değil mi?

Örüntüleri en görünenden en görünmeyene sıralamak ve örnek vermek istesek, bu iki sınır arasına sayısız örnek gelecektir. Etrafımızda olan her ne varsa bir örüntünün parçasıdır. Burada sözü edilen etraf, her şeyi algılayan ve sezen en iç varlığımız olan zihnimiz (ki rasyonel tanımlamada daha iç şimdilik yoktur) in çevrelendiği her yerdir. Bu yönüyle zamana bağlı olarak tarif ettiğimiz, olmakta olan, örüntüler halinde vuku bulmakta olan sonsuz sayıda ve biriciklikteki hadiselerin akışıdır.

Akış, şimdiye kadar hiç olmamış ve bundan sonra da hiç olmayacak ama şu an olmakta olan her şeydir.
Dahası bu her şey birbiriyle bağlantılı şekilde olmaktadır. Akışın dili örüntü dilidir.

Ağaç şeklinde dallananlar, dalga şeklinde dalgalananlar, kum tepesi gibi dizilenler, kar tanesi gibi kristalize olanlar, tohum gibi ölüp dirilenler diye sınıflandırabileceğimiz örüntüler; fiziksel dünyamızda olanlar, bedenimiz, çevremiz, doğa, ekosistem; sosyolojik ve kültürel şekillenmeler, diller ve kurumsal yapılar; inançlara ve öğretilere temel olan olguların hepsinde gözümüze çarpar.

Örüntü ve Örüntüsel Dinamikler
Benim örüntü tanımım şöyle: bir durumu oluşturan tüm etmenleri, bu etmenlerin birbirleriyle olan bağlantılarının ve bağlanma şekillerinin bütününe verilen ad. Sistem dinamik olduğu için zamana bağlı olarak örüntünün göze görünen şekli değişse de, bu değişim belli doğa kuralları çerçevesinde gerçekleştiğinden bütünü değişmez ve teorik olarak tahmin edilebilir. Bir yanıyla zamana bağlı, bir yanıyla zamanı aşkındır, hem de zamana içkindir. Belli bir anda örüntüyü, zuhur eden kısımları yardımıyla fiziksel olarak görebilsek de bu aslında bir yanılsamadır. Örüntü özünde etmenler arasındaki enerjetik ilişkiler nedeniyle, ancak sezilebilir, idrak edilebilir. Bu da bir gözlem birikimi neticesinde olur.

Örüntüsel dinamikler neticesinde ortaya çıkan, beliren şekillere zuhur diyoruz. Bu yönüyle, örüntüler dinamik süreçlerdir ve bu süreçlerin görünür evrendeki uzantıları da zuhurlardır.

Görünür evren dediğimiz, beş duyumuzla algıladığımız her şeydir. Örüntüsel dinamikler ise büyük oranda sezgisel duyularımızla kavrayabildiğimiz süreçlerdir.

Bilim bize yaşamı anlatmaya çalışır. Ama pek çok yönünü araştırma alanına almaz. Biyoloji “canlılığı” inceleyen bilim dalıdır, ancak biyoloji bilimi içinde “can” kavramını en yalın hali ile ele almayız. Bu şimdiye kadar daha çok bilim dışı konuların, metafiziğin ve ezoterik alanın ilgi konusu içine girmiştir. Can kavramına ilişkin pek çok açıklamayı dinsel metinlerde, hatta mitoloji ve masal kitaplarında bile bulabilirsiniz. Ama dört senelik biyoloji eğitiminde konusu “can” olan bir ders yoktur.

Bilimin şu anki metodolojisi kendi kısıtları nedeniyle açıklayamadığı gerçeklikleri yok saymak şeklindedir. Bu gerçeklikler, bilim için ya hurafedir, ya da plasebo etkisidir. Geleneksel bilimin kabul etmesi gereken gerçek plasebo etkisinin de araştırılmaya değer bir yönünün olduğudur ve bunu metodolojisini revize etmeden yapamayacağıdır. Ne mutlu ki Rupert Sheldrake gibi bilim insanları geleneksel bilimin gölgede bırakmayı tercih ettiği bu alanlara ışık tutma cesaretini gösterebilmektedirler. Bu alan yeni bilimin konusudur ve yaşamla ilgili pek çok gizemi boş inanç olmaktan kurtaracaktır.

Misal, bütüncül ve özünde örüntüsel bir tıp yaklaşımı olan Homeopati’de kullanılan preparatlarda (ki bunlara remedy yani deva diyoruz) madde arayan bilimsel metodoloji, anlamlı bir maddeye rastlayamadığı için var olduğunu gözlediğimiz ve pek çok insanı sağlığına kavuşturan etkinin ne olduğunu ölçemeyeceğinden, etkiyi algılayamaz, açıklayamaz (homeopatik preparatlarda etki derecesi geleneksel ilaçlara göre miktarla ters orantılı olarak artar. İlacın etkisi seyretme ile güçlenir. Etkisi yüksek homeopatik ilaç içinde madde, avagadro sayısından daha az miktarda vardır, bu da aslında madde yok demektir). Bu nedenle de bu etkiye plasebo demekle yetinmekte ve homeopatik tedaviyi dışlamaktadır.

Zaman, mekan ve nesneler arasındaki aşkın illiyetleri kuramayanlar için evren, kendilerine karşı bir düzende işler. En başta doğduğumuz anda ölmeye başlarız, yaşam bizleri öldürmektedir. Yaşamda karşılaştığımız kimseler çeşitli durumlarda engeller yaratmaktadır. Bir kuyrukta beklerken önümüze geçmeye çalışmaktadırlar adeta. Olaylara birbirleri arasındaki ilişkilerle birlikte bakamayanlar için başımıza gelen olaylar, hayatımıza giren insanlar acı veya tatlı tesadüflerden ibarettir.

Örüntü bilimi, her an’ı ve o an içinde bizimle iletişime giren her birimi (canlı olsun ya da olmasın) anlamlı kılar. Anlama en çok ihtiyacımız olan bu çağda bize yaşamı okuma cesaretini ve anahtarını verir.


Her Şey Titreşir
Yaşam birbirine çeşitli frekanslarda bağlanan titreşim bağlarından oluşur. Bu bağlar besin zinciri aracılığı ile birbirlerine bağlanırlar. Yani bir alışveriş söz konusudur. Bu, belli bir titreşimdeki herhangi bir oluş halinin kendinden daha yüksek frekanstakine bağlanarak, ondan beslenmesi ve kendini bağlaması, daha düşük frekanstaki oluşlara kendindeki fazlayı aktarması ile işleyen bir ağ yapısıdır. Dolayısıyla sistem her an, taşıdığı en düşük frekansı toplamın frekansını düşürerek nötrlemeye, tamamlamaya çalışır. Bu çabadan yaşam ağı doğar. Daha da önemlisi canlı cansız ayrımı ortadan kalkar. Biraz daha önemlisi, ağ içinde bağlantıda olan her birim, bağlantı kurduğu diğer birimler sayesinde orada durur. Böylelikle varlık yokluk ayrımı ortadan kalkar.

Bilgi Kaynağının Bir Çiçek Gibi Açılımı
Evreni oluşturan bilgi, bütün zaman dilimlerinde (geçmiş, gelecek ve şu anda) ve her yerde ve her nesnede bulunmaktadır. Herhangi bir bilgiyi bizler için değişik kılan tarafı, bizim onu algı ve kavrayış kapasitemizdir. Bu kapasitenin hacmi ve seviyesi hangi düzeyde ise, o oranda bu bilgiyi edinir ve işleme alırız.

Örneğin, bir ağacın yaprağını ele alalım. Bu yaprak bir kişiye ağaçtan bağımsız, yeşil hücrelerden oluşan, hatta tam olarak canlı gibi bile olmayan maddesel bir görünüm iken, kimisine ağacın hava ile temas ettiği organı olarak, kimisine besin zincirinin ilk halkası olarak, kimisine içinde başka pek çok alt sistemi barındıran bir sistemler bütünü olarak, kimisine evrenin büyük bir örüntüsünün zuhuru şeklinde, kimisine de yüce yaratıcı gücün bir tecellisi olarak görünür. Bu fark yaprakla değil, yaprağa bakanın kavrayış kapasitesi ile alakalıdır.

Bu kapasite henüz içine nefes üflenmemiş sönük bir balon gibidir. Bilgi alanlarıyla ilgilendikçe bu balon giderek şişer ve tam kapasitesine kısmetinde varsa erişir. Balonun elastikiyeti, zahiri büyüklüğü ve şişirilme hızı da bu kapasiteye erişebilmesinde önemlidir. Zira hızla şişirdiğiniz bir balon, yavaş şişirilen bir balondan ya daha küçük olacaktır (nefesiniz yetmediğinden) ya da daha önce patlayacaktır.

Her gün yaptığını farkındalıkla yapmaya devam ederken bu rutine düzenli bir değişiklik getirmeyen, yeni bir bilgi eklemeyen hiç kimse yaşamı ve kendini hakkıyla deneyimleyemez.

Yaşam Okulu
Sıradan insanlarız. Ve pekala bizler de yaşamı anlamaya çalışabiliriz. Aslında insanı diğer canlılardan ayıran belki de en önemli özellik olabilir bu: yaşamı anlamaya çalışmak. Bu eylemden geri durmak ise iki sebepten olur ki sonuçları da aynıdır. Birincisi nirvanaya ermek, ikincisi bir ölü olarak yaşamak.

Yaşam ve ona refere edilerek kullanılan ölüm bile tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Bilim bu kavramları, açıklayabildiği başka kavramlarla açıklamaya çalışır. Yaşam, kendisine dair her cevabı bulduğunda her sefer “neden” sorusunu sorabileceğimiz kadar zengin bir sorular kümesidir.

Kanımca, bu soruları sorabilecek kadar derinleşme cesareti gösteren zihinler, yaşamı bir okul gibi görürler. Ve yine kanımca her çağın sıradan kişisi kendine şu temel kilit soruları sorarak illaki yola koyulmalıdır:

Doğa nedir?

Canlılık nedir?

Şuur nedir?

İnsan bunun neresindedir?

Ne ki bu yazının müellifi olan bendeniz de bu düşüncelerimi, birbirinden kopmuş pek çok bilginin uzman ve ustalarını bir araya getirdiğimiz Yaşam Okulu’nda* edinmiş ve buraya aktarmış bulundum vesselam.

Yazıyı A’mak-ı Hayal romanından bir cümle ile başlatmıştık, sonunu da öyle getirelim: “bunda şaşılacak ne var? İnsan, en güzel biçime sahiptir. Görmüyor musun ki evrenin bütün biçimleri, farklılık ve çeşitlilikleri bir yana bırakılırsa hepsi de aynı biçime dayanıyorlar. İnsan aklının ortaya çıkardığı geometrik biçimler ve doğanın eşsiz sanatı arasında tam bir ilişki vardır. İşte bu ilişki Âdem’in alemin özü olduğuna ve gerçek yaratıcısıyla maddi ve manevi ilişkisine gösterilebilecek en büyük kanıttır.“

* Yaşam Okulu 2010 yılından bu yana Güneşin Aydemir küratörlüğünde, Bir Tohum Vakfı’nın Kazdağları’ndaki Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi’nde düzenlenen birer haftalık programlarından oluşan okul. Yaşam Okulu fikri Güneşin Aydemir ve Sinan Canan’ın bir yörük olan Salih Amca’nın (Allah gani gani rahmet eylesin) iklim tahmini yöntemini bilimsel olarak açıklama çabaları sırasında filizlenmiştir. Çok yakında yenilenmiş programı ile AçıkBeyin’de yer alacakmış. Kuşlar öyle söyledi. ;o))

Bu yazı güneşin Aydemir tarafından Açık Beyin için yazılmıştır.


İşyerine yemek götürmenin 5 faydası

 Çalıştığınız iş yerine evde hazırladığınız yemekleri götürerek hem sağlıklı, hem çevre dostu hem de bütçe dostu bir alışkanlık edinebilirsiniz.

1 Daha sağlıklı ve daha besleyicidir

Kendi öğle yemeğinizi hazırladığınızda, yemeğinize tam olarak ne girdiğini, tam olarak kaç kalori yediğinizi ve en önemlisi hangi besinleri aldığınızı bilirsiniz.

2 Çevre dostudur

Gıda sektörü ve bu sektörün çevre üzerindeki etkisi malum. Öğle yemeğinde hazır yemek satın almak veya sipariş vermek, sandviç ambalajları, plastik çatal bıçaklar, teslimat poşetleri, menüler ve broşürlerden oluşan büyük miktarda tek kullanımlık plastik atık çıkmasına neden oluyor ve bu atıkların neredeyse tümü çöp sahalarında son buluyor. Özellikle yeniden kullanılabilir kaplar veya balmumu gıda ambalajı kullanıldığında, yemeği paketlemek çevre için çok daha sürdürülebilirdir.

 

3 Bütçe dostudur

Sürekli dışarıdan yemek sipariş etmek kesinlikle cüzdanınızı zorlayacaktır. Bir öğünlük menü ve paket servis ücreti, birkaç günlük paketli öğle yemeği için gereken malzeme ücretine denk gelebilir.

4 Bol çeşitdir

Yemek tarifi hesaplarında çok kullanılan malzemelerle hazırlanan onlarca farklı ve sağlıklı tarif bulabilirsiniz. Bolca tarif deneyip memnun kaldığınız tarifleri sevdikleriniz için de pişirebilirsiniz. Göreceli çeşit fazla olsa da kendi hazırladığınız menü besleyiciliği daha iyidir.

5 Atıksızdır

Akşam yemeğinden arta kalanları bayatlayıp atılana kadar buzdolabında bekletmek yerine işe götürerek gıda israfını azaltabilirsiniz!



Tabii Peynir Yapımı

Doğal peynir mayası elde etme usulleri makaleyi Tarım ve Orman Bakanlığı Dijital Kütüphanesinde bulabilirsiniz. İlk kez 1929 yılı Ankara basımı Ziraat Gazetesi'nin 2. cildinde, 20. sayısında yayımlanmıştır. 
(https://kutuphane.tarimorman.gov.tr/vufind/Record/1179834)

Kadim bilgileri, tarihin sayfalarından çalışmaları, çok çeşitli deneyim ve tecrübeleri bu kütüphaneden bulabilirsiniz.

Keyifli okumalar...

https://kutuphane.tarimorman.gov.tr sayfasını ve sosyal medya kanalarını takip edebilirsiniz.

@dijitaltarimkutuphanesi 

Doğal (Tabii) Peynir Mayasının Yapılma Tarzı

Gerek yerli ve gerekse ecnebi peynirlerin kaffesi peynir mayası vasıtası ile yapılır. Her ne kadar bu mayadan gayri diğer bir takım nebatat usareleri bu işi yaparlarsa da sanayide kullanılanlar hayvanlardan istihsal edilmiş olanlardır. Nebatat meyanında bilhassa mürekkebe fasilesine ait devedikeni, enginar ile diğer fasilelere mensup olanlar vardır. Eski Romalılar taze sağılmış vücut sıcaklığında olan bir sütü, incir dalları ile kırıştırmak suretiyle pıhtılaştırırlardı. Fakat nebatattan elde edilen mayalar, lâzım gelen evsafta olmadıklarından dolayı bu gün hayvani mayalar tercih edilmektedir.

Hayvani mayalar bilhassa memeli hayvanların midelerinde bulunur. Fakat bundan mada mayaya hiç süt ile beslenmeyen kuş ve hatta balıkların bile cihazı hazmilerinde tesadüf edilir. Memeli hayvanlar arasında henüz süt emmekte olan 2-3 haftalık kuzu ve buzağılardan ziyade tercih olunur. Bunların mideleri dört parçadan müteşekkil olduğundan, ancak kitna peynir mayası istihsaline yarar Her ne kadar memleketimizin bir çok yerle- rinde kuzu ve buzağıların hatta oğlakların kitnaları bu maksat için kullanılmakta ise de, her halde bilgisizlik ve diğer amiller yüzünden elde edilen mayalar çok fena tabiattadırlar. Çünkü mayanın istihzarı oldukça güç bir iştir. Maya ile beraber süte ve dolayısı ile peynire çok muzır olan bir sürü mikropları intikal ettirmekte kabildir.

Maya hazırlanması için kaydedildiği veçhile henüz süt emmekte olan 2-3 haftalık bilhassa hastalıksız sağlam zebhi müteakip kitnaları ayrılır. Bağırsakların nihayet bulan bir ucu bir el ile tutulur. Diğer el ile de haricen iyice sıyırmak sureti ile içindekiler dışarıya çıkartılır. Sonra kitnanın dış kısmı, soğuk su ile yıkanarak kan ve yağ habbeciklerinden temizlenir; içi ise kat'iyen su ile yıkanmaz. Zira su ile beraber bütün peynir mayası zayi edilmiş olur. Bunun gibide yine bunların temizlenmesi için bazı kimselerin yaptığı gibi uzun müddet su içerisinde bulundurulmaları caiz değildir. Bunu müteakip kalın ucu yani hafta müntehi olan kısım bir ip ile düğümlenir, diğer ucuna da bir boru geçirtilerek üflenir ve tulum gibi şişirtilerek bağlanır. Dış kısım tekrar soğuk su ile yıkanır, kendi kendine süzülüp kurumak üzere bir tarafa bırakılır:

Badehu küf ve saireden korumak için üzerlerine azıcık asit borik serpilir ve karanlık denilebilecek kadar ziyasız ve fakat havadar kuru bir yerde birbirleri üzerine istif edilmemek şartı ile asılır. Güneş peynir mayasını bozduğundan dolayı şişirilmiş olan kıtaları hiç bir zaman güneşli bir yere asmamalıdır. Havadar, temiz ve kuru olan çatı altları bunlar için en muvafık olan yerlerdir. Fakat bunlara bir sürü haşarat ile beraber sıçanlar da arız olurlar. İşte asit borik hem küflerin teşekkülüne ve hem de bunların azarına mazi olur. Bilhassa kıtanın hafta müntehi olan ucunun asit borik ile iyice sıvanmış olması lâzımdır

Bu halde saklandıktan sonra kullanılmağa başlanır. Maya istihzarında çok taze olan kıtnaların istimali doğru değildir. Çünkü bunlar çok lüzuci bir maya usaresi verirler. Eski olanlar ise kuvvetlerinden bir hayli kaybetmiş olmaları hasebi ile muvafık değildirler.

İyi bir maya istihsaline elverişli olan kıtnalar; orta büyüklükte açık sarı renkte, haricen düz, donuk parlak manzarada ve dahilen ise fazla ihtivalı, kan ve yem pisliklerinden muarra olanlardır. Küflenmiş, başka renkler peyda etmiş, kokuşmuş olanların kat'iyen kullanılmamaları lâzımdır. Bilhassa kırmızı lekeliler ishale tutulmuş hayvanlara ait bulunduklarından, istimale elverişli değildirler.

Kitnalar 2-3 ay kuruduktan sonra içlerin- den maksada muvafık olanlar seçilir, toz ve topraklarından temizlenmek üzere dış taraflar iyice yıkanır, tekrar kurumak için bir ta- rafa süzülmeğe bırakılır, badehu iki uçları kesilip atılır. Bunları atmaktan maksat süte zararlı bakterilerin mümkün mertebede az geçmesini temindir. Zira bu uçlarda bilhassa muzır olanlar fazla bulunur. Bunu müteakip birbirleri üzerine haçvari dizilir ve yumak şeklinde bükülerek bağlanır. Lüzumu oldukça bıçakla kıyılarak kullanılır. Bu usulden mada kitnalar bir de şu suretle hazırlanır:

Takriben bir düzine kadar istenilen vasıfta kitna alınıp tarif olunduğu veçhile temizlendikten sonra tütün gibi ince kıyılarak temiz bir porselen veya içi sırlı çömlek kaba konur. Üzerine 30 gram kadar tuz ile 1 gr. safran çiçeği bir az güherçile ile 100 gr. berrak ve az ekşimtırak peynir suyundan katılır. İyice karıştırılır. 100 litre süte bu suretle hazırlanmış 2-3 gr. kadar kitna kifayet ettiğinden kap muhteviyatı bir terazi vasıtası ile 20-30 gram ağırlığında parçaları ayrılır ve yuvarlak bir hale getirilerek mutedil ve fakat kuru bir sıcaklıkta kurutulur. Bazı yerlerde ise bunlar ocakların içerisine asılmış çıtaların üzerinde bulundurularak dumanla kurumağa bırakılır. Kurumuş yuvarlaklar havadar kuru bir yerde saklanır. Safranın konulması peynir kütlesine bir renk vermek içindir. Miktarı kışın bir az daha fazla olmalıdır.

Kurutulmuş olan kıtnalar doğrudan doğruya süte atılmaz, onlardan dört türlü peynir mayası yapılır:

1 Tabii maya (az dayanıklı)

2- Maya hulasası veya mayi maya (saklanması kabil, evvelkine nazaran daha dayanıklı, şişelerde satılır)

3 Toz maya (fazla dayanıklı, teneke kutularda satılır)

4- Maya tabletleri

Bu dört türlü peynir mayası arasında birincisinden gayri olanların inalleri bir fabrika işi olduğundan zikirlerinden sarfı nazar edilmiş ve ancak ehemmiyetine binaen tabii mayanın ne suretle yapılması lazım geldiğinin izahına çalışılmıştır:

Tabii maya Avrupa'da bilhassa Emental peynirleri için kullanılır. Bu tarzdaki mayanın bizim Kars ve civarında yapılmakta olan Graviyer peynirlerimiz için çok muvafık olacağı aşikar olmakla beraber kaşarlarımız içinde iyi neticeler verir ümidindeyiz. Zira tabii maya, sütü pıhtılaştıran Chymosin" enzimini ihtiva etmekle beraber, peynirlerin kemale gelmesinde büyük bir rol oynayan mühim ve faydalı bazı bakterileri de havidir. Fakat mayanın hazırlanmasında lazım gelen şartlara dikkat edilmeyecek olursa süte aynı zamanda bir sürü muzır bakteriler geçmiş bulunacağından, çok fena bir mahsul elde edilir. Bu iti- barla iyi bir surette yapılamayacaksa, bunun yerine satılmakta olan mayi veya toz mayaların kullanılması her halde daha çok muvafıktır. Tabii maya yapmak için önceden hazırlanmış yani muvafık bir surette kurutulmuş kitnalar alınır. Dış taraflarında bulunan toz gibi pisliklerinden temizlenmek üzere su ile çalkalanıp tekrar kurumağa bırakılır. Bundan sonra peynir yapılacak sütün miktarına göre 100 litre süte 20-30 gram kuru kitna kesilip, temiz, içi sırlı, porselen çömleklerin içerisine konur ve üzerine 10-20 gram kitnaya takriben 3 litre isabet edecek kadar 35 derece sıcak- likta peynir suyu katılır. Şayet peynir suyu bulunmaz veya bunda ir bozukluk olursa o zaman bunun yerine % 3 nispetinde tuzlu su konur. Fakat bu su ancak büyük bir zaruret karşısında kullanılır. Peynir suyunun taze ve bir az sirke ilavesiyle kaynatılmış süzülerek berrak bir hale ürettirilmiş olması lazımdır Zira peynir suyunda hamıziyetin bulunması iyidir. Bu sayede maya ilk önce kalevi mu- hitte yaşayanların yerine faydalı olan hamızı leben bakterileri çoğalırlar; Kalevi muhitte yaşayanlar ise ekseriyetle muzır olanlardır. Badehu porselen kap sıcaklığı değişmeyen bir yere konur ve orada vasati 30 saat kadar 28-32 derecede bırakılır. Sıcaklığın sabit olması maya istihzarı da çok büyük rol oynar. Çünkü muayyen bakteri nevileri için muayyen Sıcaklık dereceleri vardır. Mesela cihazı haz- mi bakterilerinden olup hayvan pisliği vasıtası ile süte geçen ve peynirlerin kabarıp şişmelerine, delik, deşik olmalarına sebebiyet veren Koli bakterileri 37-40 derecede, halbuki diğer bazı hamızı leben bakterileri ise 30 derecede iyi bir surette çoğalırlar. Tabii mayada bu her iki neviden pek çok vardır. Hele Koliler cihazı hazini bakterilerinden olduklarından ziyadesiyle mevcutturlar. O halde sıcaklığın 30 derecede sabit durması bunların faaliyetlerine meydan vermeyeceğinden mayada adetleri gittikçe azalır. Fakat sıcaklığın çoğalması gibi haddinden fazla azalması da doğru değildir. Çünkü müfit olan hamızı leben bakterileri ezcümle (Strektobacterium casei) lazım olduğu veçhile çoğalamazlar.

Sıcaklığı sabit tutulmak için hususi bir takım aletler icat olunmuştur. Meselâ bunlar- dan biri su suretledir;

Alet çifte cidarlı büyük tahta bir dolap- tan ibaret olup, alt tarafında kapalı büyük bir su hazinesi ve bunun üzerinde maya kaplarını koymağa mahsus bir iskara vardır. En üst kısmında müteaddit hava delikleri ile sıcaklığı gösterici bir termometre bulunur. Bununla çalışmak için su hazinesine bir huni vasıtası ile mevsime göre 50-60 derece sıcaklıkta bir su koyuvermek kâfidir. Maya kapları 2-3 saat zarfında 30-32 derecei hararette bulunur ve dolapta sıcaklık ertesi güne kadar 28 ze düşer. Ancak dolabın mümkün mertebede sıcaklığı değişmeyen bir yerde bulunması lazımdır. Soğuk veya sıcak hava cereyanları altında olan yerlerde harareti sabit tutmamın imkanı yoktur.

Maya kaplarını ilk günü 2-3 ve peynir suyu yerine tuzlu su konmuş ise 6-8 defa karıştırmalıdır. Üzerlerinde 24 saat sonra gittikçe kalınlaşan beyaz bir tabaka zar hasıl olur. Bu Mykodermalardan ibaret olup mayiin içerisine havanın girmesini men eder. Bu sayede havadar bir muhitte yaşayan muzır bakteriler ölürler. Halbuki müfit olanlar havasız yerde yaşadıklarından daha iyi faaliyette bulunurlar.

Müfit olan bakterilerden çubuk şeklindeki " hamizi leben bakterileri zamanla tevlit ettikleri hamziyetle peynirlerde şişkinlik ve kabartılar yapan bakterilerin aleyhine çalışırlar. Bu itibarla kapta hamiziyetin tahassulu istenir bir şeydir. Fakat bununda muayyen bir hududu geçmemesi icap eder. Ezcümle 30 saat nihayetinde 40-50 Soksilet Henke! hamıziyet derecesinin bulunması kâfidir.

Bu 30 saatlik müddetin hitamında bir diğer temiz kap alınır, üzerine bir süzgeç konur ve birinci kabın muhteviyatı iyice süzülerek ikinci kaba boşaltılır. Bu esnada ekşimtırak bir kokunun hissedilmesi ve akan mayiin berrak olması lazımdır. Mezkar mayi fazla ihtimara duçar olmamak için derhal soğuk bir yere götürülür ve sütler mayalanıncaya kadar orada saklanır. Bu gibi tabii mayaların umumiyetle kuvvetleri 1: 1200 dir. Yani bu tabi mayanın bir litresi 35 derece sıcaklıkta bulunan 1200 litre sütü 40 dakika zarfında pıhtılaştırır.

Tabii maya ile peynire bir hayli bakteri geçmiş olur. 1 cin 3 taze bir sütte takriben 60000 kadar bakteri varken, tabii mayanın o kadarında 150.000.000 vardır. Bu sebepten bu vasıta ile süte peynirlerin ihtimarında büyük rol oynayacak dehşetli bakteri ika edilmiş olunur. Fakat maya istihzarında lazım gelen şerait temin edilmeyecekse bu sayede süte çok muzır bakterilerde geçmiş olacağından bu gibi ahvalde hepsinden iyisi fenni mayalar kullanmalıdır. Hatalı tabii mayalar şu suretle tefrik olunurlar:

1- Fazla hamizi maya: hamıziyet derecesi umumiyetle 60 Soksilet Henke! derecesinden çok olup, mayiin sathında mykodermadan ibaret beyaz bir zar tabakası yoktur. Bu türlü maya sütü çabuk pıhtılaştırırsa da peynirin suyunu vermesine mani olur. Bu sebepten peynirler yazın çabuk kabarır, şişer ve çatlarlar.

2- Az hamizi maya: hamızı leben bakterilerinin çoğalamamalarından ileri gelir. Sıcaklık fazla olacak olursa bunların yerine Koliler tekessür eder ve ilerde peynirlerin vasıfları bozulur.

3- Kabaran maya: kitna parçalarının peynir suyunun üzerine çıkması ve aynı zamanda da gaz habbeciklerinin görünmesi ile belli olur. Bu hal Kolilerin pek fazla çoğalmasından ileri gelir. Bu türlü maya çok fena korkar, bulanık bir manzara arz eder. Bunun katiyen kullanılması lazımdır.

4- İplik gibi maya: bu da luzuciyet husule getiren bakterilerin bulunmasından veya hamızı leben bakterilerinin zamanla bu hassayı iktisap etmelerinden ileri gelir. Bu türlü maya ile yapılan peynirlerde peynir suyu kolaylıkla çıkmaz, çatlaklar peyda olur.

Kabaran ve iplik gibi maya husulünde kapların kaynar sodalı su ile iyice yıkanmış olmaları ve hatta ateş üzerinde kızgın bir ha le gelinceye kadar bulundurularak taksim edilmeleri ve yeniden taze peynir suyu kullanılması lazımdır.

Maya kaplarına katılacak peynir suyunun diğer günlere saklamak için tabii mayanın bir kısmına evvelce kayıt olunduğu veçhile berraklaştırılmış 50-55 derece sıcaklıkta 5-10 kısım peynir suyundan konur. Heyeti umumiyesi 24 saat zarfında sıcaklığı 30 dereceden aşağı düşmeyen bir yerde bulundurulur. Sonra bundan münasip miktarda alınarak kuru kitnalara katılır.







© www.beslersifa.com | Her hakkı sağlıklıdır.
Coded by @suleymancetinx | ile yapılmıştır.