Ad

Doğal Kozmetik ve Zehirsiz Yaşam

Günümüzde, doğal yaşamın ve sağlıklı beslenmenin önemi giderek daha fazla vurgulanıyor. Ancak, sadece sofralarımızda değil, cildimize sürdüğümüz ürünlerde de sağlıklı ve zararsız içeriklerin kullanılması büyük önem taşıyor. Besler Şifa olarak, doğal bitkisel kozmetik ürünlerimizle zehirsiz bir yaşamı destekliyoruz. Bu yazıda, zehirsiz kozmetik ürünlerin önemi ve bu alandaki en iyi uygulamaları sizlerle paylaşacağız.

Zehirsiz Kozmetik Ürünler: Neden Önemli?

Pestisitler ve diğer kimyasal maddeler, yalnızca tarımda değil, kozmetik ürünlerde de yaygın olarak kullanılan bileşenlerdir. Bu maddeler, cilt sağlığını olumsuz etkileyebilir ve uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Besler Şifa olarak, ürünlerimizde pestisit ve zararlı kimyasalları minimumda tutarak, cilt sağlığınızı koruma altına alıyoruz. Zehirsiz kozmetik ürünler, sadece cildinize iyi gelmekle kalmaz, aynı zamanda çevreye de duyarlıdır. Bu nedenle, ürünlerimizde kullandığımız hammaddeler, çevreye zarar vermeyen yöntemlerle elde edilir.

Alternatif Yöntemlerle Doğal Güzellik

Besler Şifa’nın ürünlerinde, pestisit kullanımını en aza indiren ve doğal kaynakları koruyan alternatif yöntemler uygulanmaktadır. İşte bu yöntemlerden bazıları:

Biyoteknik Mücadele: Bitkisel hammaddelerimizin yetiştirilmesinde, zararlılarla mücadelede biyoteknik yöntemler kullanıyoruz. Bu sayede, zararlı kimyasallar yerine, bitkilerin doğal savunma mekanizmaları devreye giriyor.

Biyolojik Müdahaleler: Zararlıları kontrol altına almak için doğanın kendi dengesini kullanmak, bizim için önemlidir. Bu nedenle, zararlılarla mücadelede biyolojik müdahaleler uyguluyoruz. Doğal düşmanları kullanarak bitkilerimizin sağlığını koruyoruz.

Kültürel Önlemler: Bitkilerin sağlıklı büyümesi ve zararlılardan korunması için, doğru ekim tekniklerini ve uygun toprak işlemlerini tercih ediyoruz. Bu kültürel önlemler, bitkilerin direncini artırırken, pestisit kullanımını da en aza indiriyor.

Permakültür Teknikleri: Sürdürülebilir tarım ve kozmetik üretiminde permakültür teknikleri büyük bir yer tutuyor. Besler Şifa olarak, ürünlerimizde kullanılan bitkiler için permakültür yöntemlerini benimsiyoruz. Bu yöntemler, ekosisteme zarar vermeden, doğal döngüleri koruyarak üretim yapmamızı sağlıyor.

İyi Uygulamalar ve Zehirsiz Kozmetik Ürünler

Zehirsiz bir yaşam için iyi uygulamaları takip etmek ve bu konuda sürekli olarak kendimizi geliştirmek, Besler Şifa olarak en büyük önceliğimizdir. Ürünlerimizin üretim sürecinde, hem insan sağlığına hem de çevreye duyarlı yöntemler kullanıyor, bu alandaki en iyi uygulamaları yakından takip ediyoruz. Zehirsiz kozmetik ürünlerle, cildinizi doğal yollarla beslerken, doğanın dengesini de korumuş oluyorsunuz.

Sonuç: Besler Şifa ile Zehirsiz Güzellik

Besler Şifa olarak, doğal güzellik ve sağlıklı yaşamı destekleyen, zehirsiz kozmetik ürünler sunuyoruz. Zehirsiz sofralar kadar zehirsiz kozmetik ürünler de hayat kalitemizi artırır ve sağlığımızı korur. Bizimle, sadece cildinize değil, doğaya da iyi bakmış olursunuz.

Zehirsiz bir yaşamı benimsemek ve bu konuda daha fazla bilgi almak için siz de Besler Şifa’yı tercih edin. Doğal ve zararsız ürünlerimizle, hem kendinizi hem de sevdiklerinizi koruyun.

Hepsi ve daha fazlası; https://zehirsizsofralar.org/alternatif-teknikler/

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;

Şifanız daim olsun. 



Orta Yaş Kozası: Kriz Değil, Dönüşüm Zamanı

Orta yaş, çoğunlukla bir kriz dönemi olarak görülür ve olumsuz anlamlarla yüklenir. Oysa bu yıllar, içsel dönüşüm için eşsiz bir fırsat sunar. Ünlü konaklama sektörü lideri ve Modern Yaşlılar Akademisi kurucusu Chip Conley, "orta yaş kozası" olarak tanımladığı bu dönemin, insanların yeni bir benlik yaratmalarına olanak sağladığını savunuyor. Ona göre orta yaş; mizah, merak ve anlam arayışıyla yeniden şekillenen, uzun ve dolu bir yaşam için başlangıç olabilir. Bu yazıda Conley, orta yaşın farklı aşamalarını keşfetmek için yeni bir bakış açısı sunuyor.

Orta yaş denince akla genellikle "kriz" sözcüğü geliyor. Hayatımızda bu kadar kötü bir şekilde damgalanmış başka bir dönem yok. Hollywood "orta yaş krizi"ni meşhur etmiş olabilir ama gerçekte çoğu insan böyle bir kriz yaşamıyor. Sadece kendilerini bir yere sıkışmış hissediyorlar. Sanki tercihlerinizi yapmışsınız ve bundan sonra hareket edemezmişsiniz gibi geliyor. Bu yüzden orta yaş krizi yerine orta yaş kozası demek daha yerinde olabilir.

Genel olarak yirmili yaşların başından veya ortasından itibaren hayattan duyduğumuz memnuniyet azalmaya başlıyor ve 45-50 yaş arasında dibe vuruyor. 50 yaşından sonra ise yıllar geçtikçe mutluluğunuz artıyor. Koza dememin bir sebebi de bu. Başkalaşım ve dönüşüm geçirmek için ideal bir zaman.

Ben de 47 yaşlarımda mutluluk eğrisinin dip noktasındaydım. Aslında bu yaşlarda tıpkı ergenlikteki gibi duygusal, hormonal, fiziksel ve kimlik dönüşümlerinden geçiyorsunuz ama bu kez aksi yönde bir değişim oluyor. Ancak bu aralıklar da değişken. Mesela elli yıl önce 40-60 yaş arasını orta yaş olarak görüyorduk. Sonra 40-65, devamında 45-65 yaş arasına orta yaş demeye başladık. Bugünse birçok sosyolog 35-75 yaş arasını orta yaş olarak görüyor. Erken yetişkinlik ile geç yetişkinlik arasındaki köprü gibi düşünülebilir. Bugün 100 yaşına kadar yaşayabildiğimiz için geç yetişkinlik dönemi 20-25 yıl sürebiliyor.

Orta yaşın üç aşaması var: 35-50 yaş arası erken orta yaş, 50-60 arası merkez orta yaş, 60-75 arası ise geç orta yaş. Peki sis kendinizi hangi aralığa konumlandırıyorsunuz? 

Öneriler

Orta yaş kozasında takınmanız gereken 3 yaklaşım var;

İlk olarak, dünyaya mizahi bir bakışla yaklaşmak çok işe yarıyor. Mizah, uzun ve sağlıklı yaşamla, gelişime yönelik bir kafa yapısıyla yakından ilişkili. Sabit fikirli olduğumuzda ise sürekli kim olduğumuza takılıp kalıyoruz. Annemizin veya babamızın sesi kafamızın içinde dönüp duruyor; bize sürekli yeterince başarılı olmadığımızı söylüyor. Bu mükemmeliyetçilik, gelişmemizi ve yeni şeyler denememizi önlüyor.

İkinci olarak, ömür boyu öğrenmeye devam etmek çok kritik çünkü merak bir bakıma gençlik iksiri işlevi görüyor. Uzun olduğu kadar anlamlı ve derinlikli bir yaşam yaratmanın yolu buradan geçiyor. Unutmayalım ki yaşamın derinliği de uzunluğu kadar önemli.

Tam da bu yüzden üçüncü ana fikir, insanların yaşlanma konusunda kendini gerçekten daha iyi hissetmesini sağlamak. Uzun yaşam çalışmalarını takip ediyorum ama bunlar genellikle hayatın sadece fiziksel boyutuna odaklanıp ölümü atlatmaya çalışıyorlar. Elbette bunu yapmakta zarar yok. Ama bu uzmanların bazılarının yaşamını görünce üzülüyorum. Hayatları disiplinden ibaret. Planlı yapmaya çalışınca yaşama alanları kalmadığını düşünüyorum.





















Kaynak: Oksijen Gazetesi, 1-7 Kasım 2024

Yazar: Chip Conley
Konaklama sektörünün önde gelen isimlerinden olan Chip Conley, ABD'nin ikinci büyük butik otel zinciri Joie de Vivre'i kurduktan sonra Airbnb'de yöneticilik yaptı. 2018 yılında hizmete açtığı Modern Yaşlılar Akademisi (Modern Elder Academy) ile yaşlanmaya dair algıyı değiştirmeye çalışıyor. "Duygusal Denklemler" adlı kitabı Türkçede de yayımlandı.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;

Şifanız daim olsun. 

Tabağınızda Sadece Yemek Yok: Kimliğiniz Var!

Hiç yorum yok 0

Yediklerimiz Bizi Biz Yapar: Hipokrat ve İbn Haldun’dan Günümüze Bir Uyarı

Günlük yaşamda beslenmenin sadece beden sağlığına etkilerini düşünüyoruz; oysa tükettiğimiz her lokma, sadece bedenimizi değil, ruh halimizi, düşünce yapımızı ve sosyal ilişkilerimizi de derinden etkiliyor. Eski çağlardan bu yana beslenme ve insan karakteri arasında bir bağ olduğu düşünülmüş ve bu konuda farklı medeniyetlerden birçok bilge kişi önemli görüşler dile getirmiştir. Milattan önce beşinci yüzyılda yaşamış olan ünlü hekim Hipokrat, “Ne yersen o’sun” sözüyle beslenmenin fiziksel sağlığın ötesine geçerek ruhsal durumu da şekillendirdiğine dikkat çeker. Yani yediklerimizin yalnızca kilomuzu değil, aynı zamanda ruh halimizi, bakış açımızı ve sosyal ilişkilerimizi de etkilediğini vurgulamış olur.

Hipokrat gibi, on dördüncü yüzyıl İslam dünyasında ise İbn Haldun beslenmenin insan mizacı, ahlakı ve dini yaşantısı üzerinde büyük bir etkisi olduğuna inanmıştır. Ünlü eseri Mukaddime’de İbn Haldun, insanların yaşadıkları coğrafya ve yedikleri gıdaların onların kişiliğini ve davranışlarını şekillendirdiğini savunur. Ona göre, sade ve doğal bir beslenme tarzı kişiyi daha sağlıklı ve ruhen daha dingin hale getirir. Lüks ve aşırılıktan uzak bir yaşam sürdürenlerin, manevi değerlere ve ahlaki ilkelere daha bağlı kaldığını ifade eder. Bu görüşe göre, aşırı beslenme ve lüks içinde yaşayan kişiler daha tembel, kaygılı ve ruhsal olarak kırılgan hale gelirken; sade bir beslenme ve doğal yiyeceklerle beslenen bireyler fiziksel olarak daha güçlü, ruhen ise daha dingin olur. İbn Haldun’un bu görüşleri, bize yediğimiz gıdaların bedensel sağlığımız kadar ruhsal sağlığımız ve karakter yapımız üzerinde de bir etkisi olduğunu gösterir.

Bu kadim bilgelerin uyarılarını bir kenara bırakıp, modern çağda beslenmenin yalnızca lezzet ve hızlı doyum arayışına odaklanan insanlık, zaman zaman bu tercihlerinin bedelini ağır ödüyor. Geçtiğimiz aylarda, Tarım Bakanlığı tarafından yayınlanan bir liste, tüketici güvenliği açısından ciddi bir uyarı niteliği taşıyordu. Bu listede, et ürünlerinde tağşiş yapıldığı, yani etlerin içerisine domuz, at ve eşek eti karıştırıldığının tespit edildiği belirtildi. Hem insan sağlığı hem de etik açıdan ciddi sorun teşkil eden bu durum, birçok tanınmış markayı da içine aldı ve oldukça ses getirdi. Ünlü köfteci markalarından biri olan Köfteci Yusuf’un da listede yer alması kamuoyunda büyük yankı uyandırdı ve konu sosyal medyada geniş bir tartışmaya yol açtı.

Bakanlık tarafından yayınlanan bu liste toplumda farklı tepkilere neden oldu; bazı insanlar, markaların verdiği güvencelere dayanarak bu tür bir ihlalin mümkün olmadığına inanmak istemedi. Ancak, devletin resmi incelemeleri sonucunda hazırlanan ve yayınlanan bir listede bu bilgilerin yer alması, olayın ciddiyetini göz ardı etmeyi zorlaştırıyor. Bu tür skandallar, tüketicilere dikkatle seçilmiş ve güvenilir kaynaklardan beslenmenin önemini hatırlatıyor. Ne yazık ki, marketlerde kolayca bulunabilen her ürün, sağlıklı ve güvenli bir seçenek olmayabiliyor. Bu olay, her yerde her şeyin yenmeyeceği gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Toplum olarak sağlığımızı korumak ve geleceğe daha sağlıklı bir nesil yetiştirmek istiyorsak, tükettiğimiz gıdaların içeriğine dikkat etmek zorundayız. Hem Hipokrat’ın hem de İbn Haldun’un yüzyıllar önce dile getirdiği gibi, beslenme yalnızca fiziksel bir gereksinim değil; aynı zamanda ahlakımızı, düşünce yapımızı, hatta dini yaşantımızı etkileyen köklü bir olgu. Bu yüzden tükettiğimiz gıdaları yalnızca karın doyurma aracı olarak değil, bizi şekillendiren temel yapı taşları olarak değerlendirmeliyiz. Sağlığımızı korumak adına dengeli, doğal ve güvenilir kaynaklardan beslenmeyi bir öncelik haline getirmek, uzun vadede hem bedenimize hem de ruhumuza yatırım yapmak demektir.

Süleyman Çetin 11.11.24


Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;

Şifanız daim olsun. 

Biberiye Uçucu Yağı: %100 Saf ve Doğal Enerji

Besler Şifa’nın %100 saf ve doğal ürünlerinden biri olan Biberiye Uçucu Yağı, botanik adı Rosmarinus Officinalis L. olan biberiye bitkisinden elde edilmiştir. Bu değerli yağ, hem saç hem de cilt bakımında sunduğu çok yönlü faydalar ile öne çıkar ve günlük bakım rutinlerinizde tazeleyici bir enerji kaynağı olur.

Biberiye Yağının Faydaları

Biberiye Uçucu Yağı, cildinizin ve saçınızın daha canlı, sağlıklı görünmesine yardımcı olur. Saç bakımında önemli bir yere sahip olan bu yağ, saçların güçlenmesini sağlar, dökülmeyi önler ve saça parlaklık kazandırır. Aynı zamanda saç bitleri ile mücadelede de etkilidir. Cilt bakımında ise sivilcelere karşı etkili bir çözüm sunar, dezenfekte edici ve rahatlatıcı özellikleri ile cildinize taze bir görünüm kazandırır.

Biberiye Uçucu Yağı, sadece cilt ve saç bakımında değil, zihinsel netlik kazandırma ve enerji verme konusunda da oldukça etkilidir. Canlandırıcı ve enerji verici etkileri sayesinde zihninizi açar ve odaklanmanızı artırır.

Kullanım Önerileri

  • Cilt ve Saç Bakımı: Vücudunuza masaj yaparak uygulayabilir, saçınıza parlaklık kazandırmak ve güçlendirmek için kullanabilirsiniz.
  • Ortam Tazeleme: Yaşam alanınızdaki havayı yenilemek için difüzörünüze, buhurdanlık veya koku taşlarınıza birkaç damla biberiye yağı ekleyebilirsiniz.
  • İçilebilir Kullanım: Bir çay bardağı suya 3 damla biberiye yağı damlatarak içebilirsiniz.

Dikkat Edilmesi Gerekenler

  • Haricen kullanım içindir.
  • Topikal kullanımlarda seyreltilerek uygulanmalıdır.
  • Göz ile temasından kaçınınız ve güneş ışığına maruz bırakmayınız.
  • Çocukların ulaşamayacağı yerlerde muhafaza ediniz.
  • Hamileler, bebekler ve solunum rahatsızlığı olan kişilerin kullanmadan önce ilgili uzmana danışması önerilir.

Üretim Bilgileri

Biberiye Uçucu Yağı, biberiye bitkisinin yapraklarından su buharı distilasyonu yöntemi ile elde edilmektedir. İçeriğinde doğal sineol, kanfen, borneol ve bornilesetat gibi etken maddeler bulunur. Bu yağ, Sağlık Bakanlığı Ürün Takip Sistemi (ÜTS) bünyesinde kayıtlı ve onaylıdır.

Besler Şifa olarak ürünlerimizi kaliteli hammaddelerden, %100 saf uçucu yağlar kullanarak formüle ederiz. Ürünlerimizde paraben, sülfat, SLES, SLS, sentetik koku ve boya bulunmaz. Doğa dostu ürünlerimiz, hayvanlar üzerinde test edilmemiştir. Atölyemizde amber renkli şişelere dolum yapılarak, ürünlerin tazeliği ve kalitesi korunmaktadır.

Saklama Koşulları

Biberiye Uçucu Yağı’nızı oda sıcaklığında, doğrudan güneş ışığından uzak bir yerde, ağzı sıkıca kapalı olarak muhafaza edin.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;

Şifanız daim olsun. 



BRICS'in Yükselişi: Küresel Diplomasinin Yeni Dinamikleri

Çin, uzun yıllar içinde bulunduğu Maocu ideolojik sınırları aşarak küresel ekonomiye adım attı ve 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) katılarak bu süreci hızlandırdı. Çin’in dünyaya açılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte yepyeni bir dünya düzeni şekillendi. Bu tarihi değişim, günümüzde Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS ülkelerinin yükselişiyle somutlaşıyor.

BRICS’e baktığımızda, Çin’in dominant pozisyonunun dikkat çektiğini görüyoruz. Ekonomik olarak diğer BRICS ülkelerinin çok üzerinde bir güce sahip olan Çin, bu işbirliği üzerinden küresel etkisini daha da derinleştirme potansiyeline sahip. Çin’in, özellikle bu işbirliğiyle stratejik bölgelerdeki varlığını ve ticaret yollarını güvence altına almayı hedeflediği de bazı analizlerde öne sürülüyor. Henüz Şangay İşbirliği Örgüyü gibi ismi kapsayıcı değil. BRICS gerçekten bağımsız, kapsayıcı ve eşitlikçi bir işbirliği mi, yoksa Çin’in baskın gücüyle empoze ettiği yeni bir tür “Bir Kuşak, Bir Yol” stratejisinin genişletilmiş bir versiyonu mu?

Ancak BRICS’in yükselişi, dünya için henüz yeni bir vizyon veya ideoloji sunmuş değil. Bu işbirliği, belirli bir kıta veya bölgeyi temsil etmekten çok, ekonomik çıkarlar etrafında toplanmış, sınırlı bir işbirliği modeli olarak kalıyor. Türkiye’nin Afrika kıtasıyla geliştirdiği anlamlı ilişkiler göz önüne alındığında, BRICS’in küresel açılımlarında bu denli bir derinlik henüz yok.

Batı ülkelerinin, bu ülkelerin meşru çıkarlarına yönelik savunmacı tavrını bırakması gerektiği artık çokça dile getiriliyor. Yükselen güçlerin, artan ekonomik etkilerinin kendilerine daha fazla sorumluluk yüklediğini anlamaları ve bu sorumlulukların gerekliliklerini yerine getirmeleri bekleniyor.

Nükleer silah ve yapay zekanın hızla geliştiği günümüzde, uluslararası savaşlar her zamankinden büyük tehditler oluşturuyor. Hem G-7 hem de genişlemekte olan BRICS+ ittifakı, bu yeni çağın küresel riskleriyle yüzleşmek zorunda. BRICS’in, Çin ve Rusya gibi iki güçlü otoriter liderin önderliğinde olması, bu ittifakın diplomatik sorumluluklarını daha da kritik hale getiriyor. Uluslararası kamuoyunun, BRICS’in hangi kurallara uyacağını ve küresel ölçekte nasıl bir sorumluluk alacağını öğrenmeye hakkı var.

BRICS'in geleceği açısından Japonya, Malezya gibi Doğu Asya ülkelerinin Hint Okyanusu sahil ülkeleriyle birlikte bu işbirliğine katılması stratejik bir adım olabilir. Benzer şekilde, Güney Amerika’nın da dünya için yeni bir vizyon geliştirmesi, küresel ilişkilerin dengelenmesine katkı sağlayabilir. Bu süreçte Türkiye de savrulmalar yerine kendine yeni bir vizyon çizmeli ve bu dönüşümde etkin bir rol oynamalıdır.

Dünya, BRICS’ten ve tüm yükselen güçlerden net bir vizyon, sorumlu bir yaklaşım ve şeffaf bir politika bekliyor. Yeni bir dünya kurulur, Türkiye'de yerini alır.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;

Şifanız daim olsun. 



Udi Hindi’nin Şifalı Gücü: Eski Tıptan Modern Yaşama Doğal Bir Mucize

Udi Hindi, doğal tedavi yöntemlerinde köklü bir geçmişe sahip, zengin şifalı özellikleriyle öne çıkan bir bitkidir. Özellikle Hindistan’da yetişen bu bitkinin sağlık açısından faydaları, geçmişte hem İslam kaynaklarında hem de geleneksel tıp kaynaklarında detaylıca anlatılmıştır. Ünlü hadislerden birinde Udi Hindi’nin yedi türlü şifa kaynağı olduğu belirtilmiş ve özellikle solunum yolu hastalıklarına iyi geldiği vurgulanmıştır. "Şu Udihindi'yi kullanmaya devam ediniz. Çünkü bu 'Hind bitkisi'nde  yedi türlü şifa vardır. Zatu'l-Cenb (akciğer zarında balgamlı, iltihaplı bir hastalık olan plörezi) hastalığının ilacı ondadır. O, uzre denilen boğaz hastalığı için buruna çekilir. Zatu'l-Cenb hastalığı için de, (su ile) hastaya ağızdan verilip içirilir." (Müslim, C:7, H.no:2214).

Bu blog yazımızda, Udi Hindi’nin içerdiği faydalı bileşenleri ve farklı rahatsızlıklara iyi gelen kullanımlarını inceleyeceğiz.

İçeriğinde Neler Var?

Udi Hindi, birçok aktif bileşen içermektedir. Bu bileşenlerin bazıları şunlardır:

  • İnülin: Sindirim sistemini destekler.
  • Rezin: Ağrı kesici özellik gösterir.
  • Cichorin ve Glikozid: Bağışıklık sistemini destekler.
  • Mishil: Kan pıhtılaşmasını önleyici bir etkiye sahiptir.

Udi Hindi’nin Faydaları ve Kullanım Alanları

1. Mide Ülseri: Udi Hindi tozu, zeytinyağı ile karıştırılarak sabahları aç karnına 1 fincan tüketildiğinde mide ülseri için şifa sağlayabilir.

2. Baş Ağrısı: Baş ağrılarına karşı, Udi Hindi tozu bal şerbetiyle karıştırılarak içilebilir. Bu karışım doğal bir ağrı kesici olarak işlev görür.

3. Bademcik İltihabı: Bademcik iltihabında, Udi Hindi unu zeytinyağı ile karıştırılarak buruna çekilebilir. Bu yöntem özellikle boğaz iltihapları için etkili bir çözümdür.

4. Kulak Ağrısı: Kulak ağrısı için, Udi Hindi tozu zeytinyağı ile birlikte su buharında kaynatılıp, kalan yağ damla halinde kulağa damlatılabilir.

5. Nezle ve Soğuk Algınlığı: Nezleye karşı, Udi Hindi tütsüsü yapılabilir. Bu tütsü sinüs yollarını açarak rahatlama sağlar.

6. Böbrek Kumları: Udi Hindi kaynatılarak balla tatlandırılıp içildiğinde böbreklerdeki kumları dökmeye yardımcı olabilir.

7. Sıtma: Udi Hindi unu, soğuk bal şerbetiyle karıştırılarak sıtma gibi ateşli hastalıklara karşı kullanılabilir.

8. Karaciğer ve Mide Ağrıları: Udi Hindi kaynatılıp balla tatlandırılarak içildiğinde, karaciğer ve mide ağrılarının hafiflemesine yardımcı olur.

9. Romatizma ve Eklem Ağrıları: Romatizmal ağrılar için, Udi Hindi tozu zeytinyağı ile kaynatılıp kalan yağ ile masaj yapılabilir.

10. Tıkanıklık Giderici: Solunum yollarını açmak için Udi Hindi kaynatılıp balla tatlandırılarak içilebilir. Özellikle astım ve bronşit hastalarına fayda sağlar.

Udi Hindi ile Doğal Bir Sağlık Ritüeli: Güçlü Bir İçecek Tarifi

Bu bitkiden tam anlamıyla faydalanmak isteyenler için pratik bir tarif:

  • 1 çay kaşığı Udi Hindi tozunu, 1 bardak kaynamış suyla karıştırın.
  • Karışım içilecek duruma gelince, 1 çay kaşığı bal ekleyin.
  • Sabah ve akşam yemeklerden yarım saat önce tüketin.

Bu karışımı düzenli kullanmak, iltihabi hastalıklardan korunmada ve bağışıklık sistemini güçlendirmede yardımcı olur. Bir aylık düzenli kullanım sonrasında kanı sulandırarak dolaşımı iyileştirir, tansiyonu dengeler ve beyin sağlığını destekler.

Diğer Faydaları

  • Kanı sulandırır, damarları temizler ve kan-damar sistemi için şifalıdır.
  • Safra söktürücü özelliği sayesinde sindirim sistemini destekler.
  • Bağışıklık sistemini güçlendirerek alerji semptomlarını hafifletir.
  • Kronik bronşit ve astım hastaları için destekleyici bir bitkidir.

Udi Hindi, geleneksel tıp dünyasında kendine önemli bir yer bulmuş, şifa gücü yüksek bir bitkidir. Siz de doğal bir sağlık destekleyici arıyorsanız, Udi Hindi’nin bu özel faydalarından yararlanmayı düşünebilirsiniz. Ancak herhangi bir bitkisel ürünü düzenli kullanmadan önce mutlaka bir uzmana danışmanız önerilir.

Sağlıkla kalın!

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;

Şifanız daim olsun. 



Etik Pazarlama ile Doğal Güzelliğe Yolculuk: Besler Şifa’nın Yaklaşımı

Etik pazarlama, günümüz iş dünyasında sadece bir trend değil, aynı zamanda bir gereklilik haline gelmiştir. Bu yaklaşım, markaların şeffaf, adil ve sorumlu olma taahhütlerini içermekte ve bu değerleri tüketicilerine iletmeyi amaçlamaktadır. Besler Şifa olarak, doğal bitkisel kozmetik ürünlerimizin her aşamasında etik pazarlama ilkelerini benimsemekteyiz. Bu yazıda, etik pazarlama anlayışımızın detaylarını ve bunun markamız üzerindeki etkilerini sizlerle paylaşacağız.

Şeffaflık: Doğal ve Gerçekçi Vaatler

Besler Şifa olarak, ürünlerimizle ilgili her konuda müşterilerimize karşı açık olmayı ilke edindik. Örneğin, ürünlerimizin içerik listeleri, üretim yöntemleri ve teslimat süreleri konusunda tam şeffaflık sağlıyoruz. Bu sayede, müşterilerimiz ne aldıklarını ve bu ürünlerin kendilerine nasıl fayda sağlayacağını net bir şekilde biliyorlar. Şeffaflık, uzun vadede müşteri sadakati ve güvenini artıran en önemli unsurlardan biridir. Müşterilerimize verdiğimiz tüm bilgiler doğru ve günceldir, bu da bizi diğer markalardan ayıran önemli bir faktördür.

Değerlerimize Sadık Kalıyoruz

Besler Şifa’nın temel değerlerinden biri, sürdürülebilirlik ve çevre dostu üretim süreçleridir. Sürdürülebilir uygulamaları desteklediğimizi sadece söylemekle kalmıyoruz; aynı zamanda bu konuda somut adımlar atıyoruz. Ürünlerimizde kullandığımız tüm hammaddeler, çevreye ve insan sağlığına duyarlı bir şekilde üretilir. Ayrıca, üretim sürecimizde enerji tasarruflu yöntemler ve geri dönüştürülebilir ambalajlar kullanarak doğaya olan etkilerimizi en aza indiriyoruz. Bu uygulamalar, müşterilerimizin de bizimle aynı değerlere sahip olduklarını ve bu değerlere önem verdiklerini gösteriyor.

Gerçekçi Vaatler: Müşteri Memnuniyetine Giden Yol

Ürünlerimiz hakkında abartılı vaatlerde bulunmamak, etik pazarlama anlayışımızın bir diğer önemli bileşenidir. Bunun yerine, ürünlerimizi kullanan müşterilerimizin deneyimlerini ve elde ettikleri sonuçları ön plana çıkarıyoruz. Bu yaklaşım, müşterilerimize samimi ve gerçekçi bir perspektif sunarak onların beklentilerini doğru bir şekilde yönetmemizi sağlıyor. Ürünlerimizin sağladığı faydaları dürüst bir şekilde aktararak, müşterilerimizin bilinçli ve güvenilir bir şekilde karar vermelerine yardımcı oluyoruz.

Bilgilendirme: Güçlü ve Sadık Müşteriler Yaratmak

Bilgi, gücün temelidir ve Besler Şifa olarak müşterilerimizi her zaman en iyi şekilde bilgilendirmeye özen gösteriyoruz. Ürünlerimizin içeriği, kullanım şekilleri ve sağladıkları faydalar hakkında ayrıntılı bilgi sunarak, müşterilerimizin doğru seçimler yapmasını sağlıyoruz. Bilgilendirilmiş bir müşteri, ürünlerimize daha fazla güven duyar ve bu da müşteri sadakatini artırır.

Sonuç: Etik Pazarlamanın Gücü ile Güçlenen Bir Marka

Besler Şifa olarak, etik pazarlama ilkelerine bağlı kalmak sadece bir tercih değil, aynı zamanda markamızın temel taşıdır. Şeffaflık, sürdürülebilirlik, gerçekçi vaatler ve müşteri bilgilendirmesi gibi ilkeler, markamızın büyümesine ve müşteri sadakatinin artmasına katkı sağlamaktadır. Etik pazarlama sayesinde, sadece ürünlerimizin kalitesi değil, aynı zamanda markamızın güvenilirliği de ön plana çıkmaktadır.

Besler Şifa’nın etik pazarlama anlayışı, doğal güzelliğe giden yolda size en iyi rehber olacaktır. Bu yolculukta bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini 
İnstagram vitrininden  yada 
Trendyol mağaza'mız veya 

Hepsiburada Mağaza'mızdan temin edebilirsiniz. 

Tarımsal Ormancılığın 5 Yöntemi

 Doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilir tarım uygulamalarının önemi her geçen gün artıyor. Tarımsal ormancılık, bu ihtiyaçlara yanıt veren, doğayla uyumlu bir tarım sistemi olarak öne çıkıyor. Ağaçların, meraların ve tarım arazilerinin bir arada kullanılması anlamına gelen tarımsal ormancılık, toprağı koruma, biyolojik çeşitliliği artırma ve verimi iyileştirme gibi pek çok avantaja sahip. 

Tarımsal ormancılık ağaçları ve çalıları, doldurulmamış kontur bantlarına, teras kenarlarına, kesme kanallarına, oluk kontrolüne, çitlere, meralara, nehir kıyılarına ve korunan alanlara değer katabilir. Azot fikse eden bakterilere sahip ağaçlar ve çalılar, uygun yöntemler ve türler kullanılıyorsa, başlamak için iyi ve değerli öncü bitkiler olabilir. Birçok orman ve meyve türü için açık infertil topraklarda başlamak zordur. Sadece çitle çevirmek ve bir alanın uzun yıllar kullanılmasını yasaklamak pahalı olabilir ve kabul edilmesi zor olabilir. Yerel fayda önemli olacak ve erken gelecekse, ortalama yıllarda yerel anlaşmalar yapılabilir ve bunlara saygı gösterilebilir. Sadece bitki örtüsünün “doğal” yeniden kurulmasını beklemek değişken sonuçlar verebilir. En bozulmuş, aşırı otlanmış ve aşınmış bölgelerde, yalnızca en az değerli türler hayatta kalmış olabilir, ayrıca sert tohumlar ve canlı kökler ve gövdeler bulunabilir. Yağmur ormanı ağaçları ve meyve ağacı tohumları genellikle sadece birkaç hafta hayatta kalır ve kururlarsa ölürler. Bu tür tohumlara ortodoks tohumlarının aksine inatçı denir. Ayrıca tozlaşma ve tohum yayma için özel hayvanlara da bağımlı olabilirler. Bozulmuş arazide minimum ve sabit bir besin kaynağı olmadan, hayvanları otlatmak için uygun olmayan en sert otları bile (sıklıkla kullanılan Vetiver türleri gibi) kurmak yavaş ve maliyetli olabilir. Örneğin meyve veya yem ağaçları içeren tarımsal ormancılık, teras kenarları da dahil olmak üzere kalıcı koruyucu bitki örtüsüne sahip kontur şeritlerine değer katmak için esastır ve çiftçilerin üzerlerinde, örneğin Kenya’da arazi kullanmaları için önemlidir. 

Gelin, Avrupa Tarımsal Ormancılık Federasyonu'nun (EURAF) tarımsal ormancılık ve farklı uygulama türleri üzerine bir göz atalım.

1. Silvopastoral Tarımsal Ormancılık: Orman Mera Sistemleri

Silvopastoral sistemler, orman ve mera alanlarının bir arada kullanıldığı tarımsal ormancılık yöntemleridir. Bu yöntem, ormanlık alanlarda hayvanların otlatılmasına olanak tanıyarak hem tarımsal hem de çevresel yarar sağlar. Hayvanlar, orman zemininin temizlenmesine yardımcı olurken toprağa doğal gübre katkısında bulunur ve biyoçeşitliliği destekler. Bu yöntem özellikle su kaynaklarını ve toprağı koruma amacı taşıyan hassas bölgelerde tercih edilir.

2. Ormanlaştırılabilir Tarımsal Ormancılık: Ağaçlandırma Uygulamaları

Ormanlaştırılabilir tarımsal ormancılık, belirli alanların ağaçlandırılarak ekosistemi iyileştirmeyi amaçlar. Ağaçlandırma uygulamaları farklı yöntemlerle yapılabilir:

Ağaçlık Alan Ekimi: Çiftliklerde, bahçelerde ya da açık arazilerde ağaçların ekimiyle sürdürülebilir orman alanları oluşturulur.

Koruluk Alan Ekimi: Koruluklar, çeşitli ağaç türlerinin bir araya getirilmesiyle küçük orman alanları yaratır. Bu alanlar, toprak erozyonunu önleyerek ekosistemi güçlendirir.

Çok Katmanlı Ağaç Bahçeleri: Bu uygulama, farklı bitki ve ağaç katmanlarının bir arada bulunduğu bir tarımsal sistem sunar. Örneğin, ağaçlar ve çalılar altında sebze ekimi yapılarak alanın en iyi şekilde değerlendirilmesi sağlanır.

3. Kalıcı Ürün Tarımsal Ormancılık: Meyve Bahçesi Ara Ekimi ve Otlatma

Kalıcı ürün tarımsal ormancılık, meyve ağaçlarının altında ya da çevresinde başka ürünlerin yetiştirilmesini veya hayvan otlatılmasını kapsar. Bu yöntem, araziden maksimum verim almayı hedefler:

Meyve Bahçesi Ara Ekimi: Meyve ağaçlarının altına sebze veya tahıl ekimi yapılması, ürün çeşitliliğini artırarak araziyi daha verimli kullanma imkanı sağlar.

Meyve Bahçesi Otlatma: Hayvanların meyve bahçelerinde otlatılması, doğal gübre sağlarken yabani otları da kontrol altında tutar. Bu yöntem, özellikle meyve ağaçlarının büyümesini teşvik ederek toprak sağlığını destekler.

4. Tarımsal-Orman-Mera Sistemi: Dönüşümlü Ekim ve Otlatma

Dönüşümlü ekim ve otlatma yöntemi, tarla ekimi ve otlatma alanlarının sırayla kullanılmasıyla toprağın dinlendirilmesini sağlar. Bu döngüsel sistem, toprağın besin değerini koruyarak uzun vadede verimliliği artırır. Aynı zamanda, erozyonu önler ve toprakta daha fazla organik madde birikmesine katkıda bulunur.


5. Ağaç Peyzaj Özellikleri: CAP Koşulluluk Kuralları ile Korunan Alanlar

Tarımsal ormancılığın bir diğer önemli bileşeni ise Ağaç Peyzaj Özellikleridir. Bu alanlar, ekosisteme sağladıkları katkılar nedeniyle CAP (Ortak Tarım Politikası) Koşulluluk Kuralları ile korunmaktadır. Korunan alanlar şunları içerir:

Korunan Çitler: Tarla sınırlarına ekilen çit ağaçları, rüzgarı keserek toprağı korur ve yaban hayatı için yaşam alanı sunar.

Dağınık Tek Ağaçlar: Tek tek ağaçların dağınık halde bulunması, tarım alanında ekosistem dengesine katkıda bulunur.

Sıra Halinde Ağaçlar: Ağaç sıraları, estetik katkı sağlarken, rüzgar ve su erozyonunu engeller.

Küçük Ağaç Grupları

: Küçük ağaç grupları, toprak koruma ve mikrohabitat oluşturma konusunda önemli bir role sahiptir.

Tarımsal Ormancılığın Avantajları

Tarımsal ormancılık sistemlerinin çevre dostu olması, toprak ve su kaynaklarını koruması, biyolojik çeşitliliği artırması gibi birçok avantajı vardır. Bu sistemler sayesinde tarımsal üretim yapılırken aynı zamanda sürdürülebilir bir doğal denge sağlanır. Çiftçiler için ise ekonomik çeşitlilik sunarak, uzun vadede maliyetleri düşürme ve gelir artırma potansiyeli taşır.

Avrupa Tarımsal Ormancılık Federasyonu'nun (EURAF) "MapMyTree" platformunu kullanarak yaptığı son analiz, Akdeniz bölgesindeki faaliyetlerin büyük ölçüde ağaçlandırma ve yeniden ağaçlandırmaya odaklandığını göstermektedir. Yeni tarımsal ormancılık sistemlerinin kurulması, yani tarımsal ormancılığın ilerlemesi ise mütevazı bir seviyede kalmıştır. Buna karşın, tarım arazilerine dikilen ağaç sayısı ve dikim faaliyetlerinin ölçeğinde önemli başarılar elde eden birkaç "tarımsal ormancılık şampiyonu" dikkat çekmektedir. Ayrıca, EURAF'ın tarımsal ormancılık tipolojisi 20’den fazla dile çevrilerek yaygınlaşmıştır.

Sonuç

Tarımsal ormancılık ve silvopastoral sistemler, sürdürülebilir tarım uygulamaları arayanlar için doğa dostu çözümler sunar. Toprağı ve suyu koruyan, biyolojik çeşitliliği artıran bu yöntemler, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakmamızı sağlar. Bu sistemlerin benimsenmesi, yalnızca çiftçilerin değil, hepimizin faydasına olacak çevresel ve ekonomik katkılar sunar.

 bu konuda bir makale

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini 
İnstagram vitrininden  yada 
Trendyol mağaza'mız veya 

Hepsiburada Mağaza'mızdan temin edebilirsiniz. 




Yarının Köyleri: Kırsal Kalkınmaya Dijital Dönüşümle Güç Katmak

Dijitalleşme, kırsal kalkınmayı sürdürülebilir kılmak ve yerel ekonomileri güçlendirmek adına büyük bir fırsat sunuyor. Bu vizyonla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Türkiye’nin önde gelen e-ticaret platformlarından Trendyol’un iş birliğiyle yürütülen "Yarının Köyleri" projesi, Türkiye’nin farklı köylerinde dijital merkezler kurarak yerel halkın teknolojiyle buluşmasını sağlıyor. Bu proje, doğal ve yerel üretimin değerini küresel pazarlara taşımanın kapısını aralıyor.

Taraklı’da Açılan Dijital Merkez ile Kırsal Güçleniyor

Projenin üçüncü dijital merkezi, Sakarya’nın tarihi ilçesi Taraklı’da açıldı. Bu merkez, Taraklı’nın geleneksel üretim kültürünü korurken, köy halkına en son teknolojileri öğrenme, ürünlerini dijital pazarlara taşıma ve yeni beceriler kazanma fırsatı sunuyor. Yerel ürünler için yeni pazarlara ulaşmak, akıllı tarımı teşvik etmek ve her yaştan insanın dijital beceriler edinmesini sağlamak gibi birçok hedefe hizmet ediyor.

Yerel Ürünlere Global Pazarlar: Anadolu’dan Dünya’ya

Projeye katılan her köy, yüksek satış potansiyeline sahip yerel ürünleri ön plana çıkarmak üzere destek alıyor. Taraklı’da ise ilk odak, yöresel tarım ve el işi ürünlerine verildi. Geyve ayvası, cennet hurması, beyaz kestane kabağı ve enginar gibi ürünler; ayrıca Taraklı’nın geleneksel dokuma ürünleri ve ahşap el sanatları da öncelikli ürünler arasında. Bu ürünler, yalnızca Türkiye’de değil, Almanya’dan Azerbaycan’a kadar pek çok ülkeye ulaşacak.

Geleceğin Çiftçileri için Akıllı Tarım

Taraklı’daki dijital merkezde tarımda verimliliği artırmaya yönelik "akıllı tarım" uygulamaları teşvik ediliyor. Bu kapsamda hava koşullarını ve toprak nemini izlemek için kurulan dijital sistemler sayesinde, çiftçiler ürün kalitesini artırarak maliyetleri düşürebiliyor ve doğal kaynakları daha etkin kullanabiliyorlar. Bu sayede, veriye dayalı ekim, sulama ve ilaçlama gibi uygulamalarla hem çevre korunuyor hem de tarımsal verimlilik artıyor.

Gençler İçin Robotik ve Kodlama Eğitimi

Taraklı’daki dijital merkezde, gençler robotik ve kodlama eğitimleri alarak dijital becerilerini geliştirme fırsatı buluyor. Eğitim salonları, 3D yazıcı, robotik setler ve küçük bir fotoğraf stüdyosuyla donatılan teknoloji atölyesinde, ortaokul öğrencileri yenilikçi teknolojileri öğrenerek geleceğin dijital dünyasına hazırlanıyor.

Dijitalleşme ve E-Ticaretin Gücüyle Kalkınma

Yarının Köyleri projesi, e-ticaret, e-ihracat, ürün geliştirme, paketleme, finans ve kalite yönetimi gibi pek çok alanda çevrimiçi eğitimler sunarak köy halkının becerilerini geliştiriyor. Taraklı’daki üreticiler, geleneksel el emeklerini modern pazarlarda daha geniş kitlelere ulaştırarak yeni gelir kapıları aralıyorlar. Bu sayede, köy halkı için ekonomik ve sosyal anlamda sürdürülebilir bir kalkınma sağlanıyor.

Besler Şifa’dan Not

Yarının Köyleri projesi gibi dijitalleşme ve yerel kalkınma odaklı çalışmalar, Besler Şifa olarak bizim de desteklediğimiz alanlarla örtüşmektedir. Kırsal bölgelerde doğal, yerel üretimi ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek, geleceğin doğaya ve topluma dost projelerini oluşturmak adına oldukça değerli. Bu gibi projelerle, Anadolu’nun kadim bilgeliğiyle modern teknolojiyi buluşturabilir ve Türkiye’nin dört bir yanında sağlıklı, doğal ürünlerin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayabiliriz.

Ayrıntılı bilgi için: Deniz Şilliler Tapan, UNDP Türkiye İletişim Uzmanı, deniz.tapan@undp.org

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini 
İnstagram vitrininden  yada 
Trendyol mağaza'mız veya 

Hepsiburada Mağaza'mızdan temin edebilirsiniz. 


BOŞNAKLARIN ANADOLUYA GETİRDİKLERİ

 Anadolu toprakları Kırım Savaşı'ndan itibaren Merkezi İskan sahası durumundaydı. Özellikle 1877 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Bulgaristan, Romanya, Şarkı Rumeli, Bosna-Hersek ve Kafkaslardan Türkler ve Müslümanlar akın akın Anadolu'ya göç etmeye başlamışlardır. Muhacir kafileleri başlangıçta herhangi bir ön çalışma yapılmaksızın ulaşılabilen bir iskan sahasına yerleştirilmekteydiler. Bunun sonucunda Boşnak yerleşim alanları İzmit'ten İzmir'e doğru kıyı şeridini takip eden bir yay oluşturmuş, fakat Aydın ve Ankara gibi iç kesimlere düşen pay ise demiryolu bağlantısı ile ilgilidir. Fakat göçmenlerin iş gücü durumları ile meslekleri göz önüne alınmaksızın rastgele ve düzensiz olarak serpilmişlerdir. Diğer yandan, en kapsamlı raporun göç akının başlamasından 15 yıl sonra yani 1894'te kaleme alınması da neslin ne derece ihmal edildiğini göstermektedir. Dervişpaşa raporunda, göçmen iskan politikasını ikiye ayırmaktadır: memurların giriş kaydı istedikleri yeri gösteren pusula sevk, ulaşım ücreti gibi basit işlemler. Halbuki, vasıflı, sanat ve meslek sahiplerinin kasabalara, ziraat erbabının köylere yerleştirilmesi gerekirdi. Diğer yandan, muhacirlerin süratli bir şekilde üretici duruma geçişleri ve zirai tedbirler için önemliydi. İskan yerlerinin ticari ve siyasi açıdan muhacir muhtaç yerler olması, özel menfaat gerektiren yerlerde hızlı istimlak ve iskan yapılmalıydı. Diğer yandan, muhacir komisyonu mahalli memurlar yerine askeri ricalden atanmış olmalıydı.

Tamam, iskan edilmemesi, havası latif, suyu bol yerler olmaması, yevmiyelerinin tam iskan edildikleri kesileceği yaygarası, hasılı umduklarını bulamamaları nedeniyle kendi içlerinde en iyi yer bulma umuduyla gezinti veya Bosna'ya dönme arzuları gibi sorunlar mevcut idi.

Osmanlı, Boşnak muhacirlerin iskan ettiği yerler şu şekilde sıralanabilir: Rumeli, İşkodra, Yenipazar, Kosova, Selanik, Preveze, Yanya yanında Anadolu'daki Karamürsel, Bursa, İnegöl, Adapazarı, Kütahya, Afyonkarahisar, Biga, İzmir, Konya, Ankara'nın Sivrihisar, Haymana, Zir kazası (Yenikent) ve İstanbul olarak sıralanabilir. Başlangıçta Bosna iklimine yakın "havası latif, suyu bol" yerler tercih edilmişse de daha sonra bu göz ardı edilmiştir. Ulaşım imkanları ona göre serpiştirilmiştir. Bosna iklimi ile asla uyuşmayan Ankara'dakiler en büyük zorlukları yaşamışlardır. Takriben 20-25 bin aile yani 100.000 ila 120.000 arasında bir nüfus göç ettiği tahmin edilmektedir.

Muhacir komisyonu raporuna göre, iskan olunan her aileye çift hayvanı, ziraat aletleri ve tohumluk buğday verilmiş, meslek sahiplerine de sermaye dağıtılmıştır. Yerel mahallede ise evler yapılmıştır. Göç edenlerin birçok sorun bekliyordu: sicil kaydı parçalarının aileler, vasıflı olup olmaması, genelde çiftçi, ziraatçı, fakir ailelerden oluşması, okuryazarlık durumu, eğitim yardımı, muhtaçlık, tutunamama... Geri dönenleri veya göç edenleri Avusturya idaresi devlet yönetiminde basiretsizliği ve siyasi kriz olmadığını göstermek adına istemiyordu.

Boşnak göçünü arttıran ve tetikleyen sebepler arasında Avusturya idaresinin İslami kurumları tasfiyesi, bazı dini aydınların gerek gerçek inanış ya da ucuz arsa devşirme arzularından ülkenin Darül harp olduğu ve Darül İslam olan bölgeye göç etmenin farziyetini anlatmaları ve en önemlisi, Bostan'ın içinde bulunduğu iktisadi krizin, yoksul ulaşmayı, hayat şartlarını artırdığı gibi sorunlar yer almaktadır.

Boşnakların Anadolu'ya göçüyle birlikte, bu topluluk beraberlerinde çeşitli kültürel ve geleneksel unsurlar getirmiştir. Özellikle şifalı içecekler, yemekler ve diğer alışkanlıklar önemli bir yer tutar. Boşnak mutfağı, zengin tatlar ve doğal malzemelerle doludur. Göç eden topluluk, Anadolu'daki yaşamlarına şifalı bitkilerle hazırlanan çeşitli içecekleri ve yemekleri de dahil etmiştir. Örneğin:

  • Şifalı İçecekler: Boşnaklar, genellikle adaçayı, ıhlamur, kuşburnu ve diğer bitkisel çayları tüketerek, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemişlerdir. Bu içecekler, hem sağlık açısından faydalı hem de geleneksel olarak önemli bir yer tutmaktadır.

  • Yiyecek Alışkanlıkları: Boşnaklar, Anadolu'ya getirdikleri börek, mantı ve kebap gibi lezzetli yemeklerle tanınır. Bu yemekler, yerel malzemelerle harmanlanarak farklı varyasyonlar oluşturmuştur. Özellikle et yemekleri ve hamur işleri, Boşnak mutfağının vazgeçilmezlerindendir.

  • Diğer Alışkanlıklar: Boşnak kültüründe misafirperverlik önemli bir yer tutar. Göç ettikleri yerlerde, misafirlerine şifalı içecekler ve lezzetli yemekler sunarak, kültürel etkileşimi artırmışlardır. Ayrıca, geleneksel müzik ve danslarını da Anadolu'ya taşımışlardır, bu da yerel kültürle birleşerek zengin bir kültürel mozaik oluşturmuştur.

Sonuç olarak, Boşnakların Anadolu'ya göçü, sadece demografik değişim değil, aynı zamanda kültürel zenginlik ve çeşitlilik getirmiştir. Şifalı içecekler, yiyecekler ve diğer geleneksel alışkanlıklar, bu topluluğun Anadolu topraklarına entegre olmasında önemli bir rol oynamıştır.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;

Şifanız daim olsun. 



© www.beslersifa.com | Her hakkı sağlıklıdır.
Coded by @suleymancetinx | ile yapılmıştır.