Ad

Erken Çocukluk Döneminde İnek Sütü mü, Bitkisel İçecekler mi?

Erken çocukluk dönemi, bir bireyin hayatındaki en kritik gelişim evresidir. Bu dönemde kazanılan alışkanlıklar yalnızca çocuklukta değil, yetişkinlikte de sağlık üzerinde uzun vadeli etkiler bırakır. Bu nedenle çocukların sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanması, ileride karşılaşılabilecek obezite, diyabet ve kalp-damar hastalıkları gibi kronik rahatsızlıkların önlenmesinde büyük rol oynar.

İnek Sütü Neden Önemli?

İnek sütü, yüzyıllardır dünyanın dört bir yanında tüketilen en değerli besinlerden biridir. İçerdiği protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller ile çocukların büyüme ve gelişimini destekleyen tam bir besin kaynağıdır. Düzenli süt ve süt ürünleri tüketimi:

  • Kemik ve diş gelişimini destekler,

  • Bağışıklık sistemini güçlendirir,

  • Çeşitli kronik hastalıkların riskini azaltır.

Peki, Neden Alternatif Arayışı Var?

Her çocuk inek sütü tüketemeyebilir. İnek sütü alerjisi, laktoz intoleransı, bazı yanlış inanışlar, vegan/vejetaryen beslenme tercihleri ve çevresel kaygılar nedeniyle aileler inek sütünü çocuklarının diyetinden çıkarabilmektedir. Bu durumda en sık başvurulan alternatif, bitkisel bazlı içeceklerdir.

Bitkisel İçecekler Ne Sunuyor?

Bitkisel kaynaklı içecekler, üretildikleri hammaddeye göre beş grupta toplanır:

  • Tahıllar,

  • Baklagiller,

  • Sert kabuklu yemişler,

  • Tohumlar,

  • Yarı tahıllar.

Bu içecekler genellikle inek sütünde bulunan bazı besin öğeleri ile zenginleştirilir. Ancak, besin içeriği inek sütünden oldukça farklıdır. Ayrıca inek sütünün besin ögelerinin emilimini ve biyoyararlılığını artıran benzersiz özelliklere sahip olduğu da unutulmamalıdır.

Sonuç: Ebeveynler İçin Yol Gösterici Bir Bakış

Sonuç olarak, inek sütü, erken çocukluk döneminde inek sütü alerjisi ya da laktoz intoleransı olmayan çocuklar için önemli bir kalsiyum ve protein kaynağıdır. Erken çocukluk döneminde kalsiyum, çinko, iyot, B2, B12 ve D vitamini gibi besin ögelerinin yetersizliği, büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkileyebileceği gibi, ileriki yaşlarda sağlık sorunlarına yol açabilecektir. Mevcut kanıtlar, bitkisel bazlı içecekleri tüketen çocukların, inek sütü tüketenlere kıyasla daha düşük beden kütle indeksine ve boy uzunluğuna sahip olabileceğini göstermektedir 

Erken çocuklukta süt tüketimi, hem büyüme hem de uzun vadeli sağlık için kritik öneme sahiptir. Bu nedenle inek sütü, halen en güçlü besin kaynaklarından biri olarak öne çıkmaktadır. Ancak, alerji veya intolerans gibi durumlarda doğru alternatiflerin seçilmesi de bir o kadar önemlidir.

Bu yazının amacı, ebeveynlere daha geniş bir bakış açısı sunmak ve çocukların beslenme ihtiyaçlarını karşılamada daha bilinçli kararlar vermelerine yardımcı olmaktır.

Makale: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3888648

........................................................

Genç Lokman Hekimler whatsapp grubuna dahil olarak Besler Şifa için daha güncel kalabilirsiniz. Buyrun gruba Tıklayınız
Ankara 'da Besler Şifa olarak 50 den fazla Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerimiz ile hizmet ediyoruz. Sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında aromaterapi, fitoterapi ve doğal yaşam konularında ücretsiz eğitimler ve atalık tohum takas etkinlikleri yapıyoruz. Bitkisel kozmetik, aromaterapi ve kişisel bakım ürünleri, şifalı krem ve aromatik yağlar için bizi takip edebilirsiniz.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;
Üretici ve tüketici dostu mağaza: https://good4trust.org/beslersifa
aZall.com mağazamız: https://www.azall.com/besler-sifa/

Ürün, hizmet ve projelerimizle...

Şifanız daim olsun. 

Bu Savaşı Gözleme mi, Yoksa Pizza mı Kazanacak?

Dünya mutfakları arasında kıyaslamalar yapılırken bazı rekabetler vardır ki hiç bitmez. Kimileri kahve mi çay mı tartışır, kimileri tatlıda baklava mı tiramisu mu der. Ama asıl büyük savaş, sofraların en keyifli iki yıldızı arasında yaşanır: gözleme mi pizza mı?


Gözlemenin Gücü: Gelenek ve Ayran

Gözleme, Anadolu’nun taş fırınlarından ya da saclarından soframıza uzanan en sade ama en güçlü yiyeceklerden biridir. İncecik hamur, içine sevgiyle serpiştirilen peynir, patates, ıspanak ya da kıyma… Gözleme, az malzeme ile maksimum lezzeti verir. Ayrıca pratikliği, el yakmadan yenmesi ve yanında ayranla oluşturduğu uyum sayesinde güçlü bir taraftara sahiptir.

Pizzanın Çekiciliği: Çeşitlilik ve Kola

Pizza ise İtalya’dan tüm dünyaya yayılan bir “evrensel dil”dir. İnce ya da kalın hamur seçenekleri, envai çeşit malzemesi, peyniriyle eriyen cazibesi onu dünyanın en popüler fast food’u yapmıştır. Üstelik şehir hayatında kolayca ulaşılabilir olması pizzaya güçlü bir avantaj sağlar. Ninja Kaplumbağa ile pazarlama reklamı yapılmıştır. Statü göstergesidir. Bir şekilde pahalı ve kola ile ilişkilidir.

Sosyal Güç Dengesi

  • Piknikte: Gözleme önde.

  • Sokakta hızlıca atıştırmalık: Gözleme yine güçlü.

  • Kalabalık bir akşam yemeği: Pizza sahaya çıkıyor.

  • Arkadaşlarla film gecesi: Pizza tartışmasız galip.

  • Köy kahvaltısı: Gözleme zirvede.

Yani kimin kazanacağı, ortamın ruhuna bağlı.

Sonuç: Kazanan Soframız

Aslında bu savaşın kazananı biziz. Çünkü ister gözlemenin Anadolu kokusu, ister pizzanın dünya sahnesindeki cazibesi olsun, ikisi de hayatımıza lezzet katıyor. Gözleme bize geçmişin ve doğallığın tadını hatırlatırken; pizza çeşitliliğin, paylaşmanın ve modern dünyanın sembolü oluyor.

Gözleme ile pizza nın savaşı karınca ile kaplumbağa gibidir, süreklilikte gözleme ama bazı anlık durumlarda pizza kazanıyor olabilir. Gözlemeyi dışı yağsız, içi yağlı; sade yerine içli ve besleyici; hızlı pişirme ve temiz servis yapılarak gözlemeyi geliştirebiliriz.

Gözlemenin daha modern girişimlerini bekliyoruz. Bu aleti, servisi, kadim oluşu ile şekillenebilir. Yöresel festivallerde çadırda ve modern yerlerden AVM lerde butik olarak gözleme ayran a yer verilmelidir. Otlu, lorlu, ıspanaklı, patatesli, kaşarlı, etli, sucuklu, sosisli gibi tercihlere yer verilmelidir.

Besler Şifa olarak bu savaşta sosyal sorumluluk ürettiğimiz Ankara-Güdül ve Balıkesir-Sındırgı'da Anadolu lezzetimiz gözlemenin yanındayız.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;
takip ederek bizi destekler misiniz?


........................................................

Genç Lokman Hekimler whatsapp grubuna dahil olarak Besler Şifa için daha güncel kalabilirsiniz. Buyrun gruba Tıklayınız
Ankara 'da Besler Şifa olarak 50 den fazla Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerimiz ile hizmet ediyoruz. Sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında aromaterapi, fitoterapi ve doğal yaşam konularında ücretsiz eğitimler ve atalık tohum takas etkinlikleri yapıyoruz. Bitkisel kozmetik, aromaterapi ve kişisel bakım ürünleri, şifalı krem ve aromatik yağlar için bizi takip edebilirsiniz.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;
Üretici ve tüketici dostu mağaza: https://good4trust.org/beslersifa
aZall.com mağazamız: https://www.azall.com/besler-sifa/

Ürün, hizmet ve projelerimizle...

Şifanız daim olsun. 

Toprak Örtücü Bitkiler Konusuna Giriş

 Peyzaj mimarlığında bitki örtüsünün doğru kullanımı, yalnızca estetik açıdan değil, aynı zamanda ekolojik denge ve toprak koruma açısından da büyük önem taşır. Yer örtücü bitkiler, özellikle toprak erozyonunun önlenmesi, alanın mikroklima özelliklerinin düzenlenmesi ve bakım maliyetlerinin azaltılması gibi işlevsel faydalar sağlar. Bu bağlamda, çim alanlarının tesisi ve bakımı da peyzajın önemli bileşenlerinden biridir. Peyzaj mimarlarının çim türlerini tanıması, iklim koşullarına uygun karışımlar oluşturabilmesi, tohumla çim tesisi, biçim teknikleri, hastalık yönetimi, sulama ve gübreleme gibi konularda teknik bilgiye sahip olması gerekir. Ayrıca çim dışı otsu ve odunsu yer örtücü bitkiler, özellikle yol şevleri, çatı ve teras bahçeleri gibi özel alanlarda alternatif çözümler sunar.

Bu kapsamda peyzaj eğitimi, öğrencilere doğal bitki örtüsünü tanıma, işlevsel bitki seçimi yapma ve farklı ölçeklerde çim alanları kurup bu alanların bakımını gerçekleştirme becerisi kazandırır. Öğretim süreci hem teorik düz anlatımı hem de arazi uygulamalarını içererek öğrencilerin uygulama becerilerini geliştirir. Bu ders, peyzaj mimarlarının yer örtücü bitkilerin seçimi ve kullanımı konusundaki bilgi düzeyini artırarak, doğayla uyumlu ve sürdürülebilir peyzajlar tasarlamasına olanak tanır.

  1. Şengönül, K. (t.y.). Yer örtücü bitkiler I. Cilt (Çim ve çim alanları yapımı) [Basılmış ders notları].
  2. Uluocak, N. (1999). Yer örtücü bitkiler (Yayın No. 428). İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayınları.
  3. McKinley, M. (2005). All about lawns. ORTHO Books.
  4. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi. (1991). Yer örtücüler (Ders Kitabı No. 108).
Tarımda üretim yöntemleri genel olarak organik, gübre (manure) temelli, baklagil (legume) destekli ve konvansiyonel sistemler olarak sınıflandırılabilir. Organik tarım, sentetik gübre ve pestisit kullanımını dışlayarak ekosistem dengesini, toprak sağlığını ve biyolojik çeşitliliği korumayı hedeflerken; manure temelli üretim, hayvansal gübrelerin kullanımıyla toprağın organik madde içeriğini artırarak uzun vadeli verimliliği destekler. Baklagil (legume) temelli üretim sistemleri, azot bağlama özelliği sayesinde toprağın doğal besin döngüsünü güçlendirir ve kimyasal gübre ihtiyacını azaltır. Konvansiyonel tarım ise yüksek verim ve kısa vadeli üretim artışı amacıyla mineral gübreler, kimyasal ilaçlar ve yoğun mekanizasyon kullanır; ancak bu yöntem uzun vadede toprak sağlığı, su kaynakları ve biyolojik çeşitlilik üzerinde baskı oluşturabilir. Bu dört yaklaşım, tarımsal üretimde verim, sürdürülebilirlik ve çevresel etki açısından farklı öncelikler sunarak birbirini tamamlayan ya da karşılaştırmalı olarak değerlendirilen üretim modellerini temsil eder.

Rodale Enstitüsü, organik tarımın bilimsel temellerini ortaya koyan ve bu alanda dünyanın en saygın araştırma kuruluşlarından biri olarak kabul edilen bir kurumdur. Enstitü, uzun süreli tarım denemeleriyle organik üretim sistemlerinin toprak sağlığı, verimlilik, karbon tutumu ve iklim değişikliğiyle mücadele üzerindeki etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemekte; organik tarımın yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal açıdan da sürdürülebilir bir model olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle konvansiyonel ve organik sistemleri onlarca yıl boyunca karşılaştıran çalışmaları, organik tarımın kuraklık koşullarına daha dayanıklı, toprak biyotasını daha zengin ve uzun vadede daha dirençli bir üretim yapısı sunduğunu göstermiştir. Rodale Enstitüsü’nün çalışmaları, günümüzde organik tarım politikalarının, uygulama rehberlerinin ve iklim odaklı tarım yaklaşımlarının şekillenmesinde önemli bir referans noktası oluşturmaktadır.

Dr. Andrew Smith (andrew.smith@rodaleinstitute.org), Rodale Enstitüsü’nde yürütülen araştırmaları ve çiftlik operasyonlarını koordine etmekte; çiftçilere bilimsel temelli çözümler sunarak dünya genelinde organik çiftçi sayısının ve organik tarım arazilerinin artmasına katkı sağlamaktadır. Yirmi yılı aşkın süredir ziraat mühendisi, araştırmacı ve çiftçi kimliğiyle organik tarım sektöründe aktif olarak çalışmaktadır. Aslen entomolog olarak eğitim almış olsa da, onu organik tarıma yönelten temel motivasyon; gıda üretiminde kullanılan kimyasalların çevreye, gıdalara ve insan sağlığına olan etkilerini azaltma isteğidir. Günümüzde, gıda sistemini ve tarımsal üretim anlayışını dönüştürmeye yönelik çok sayıda projede, bu alana tutkuyla bağlı uzmanlardan oluşan güçlü bir ekibe liderlik etmektedir. Aynı zamanda kendi organik aile çiftliğinde yaşamaya ve üretmeye devam ederek, savunduğu yaklaşımı sahada da uygulamayı sürdürmektedir.

Mısır Üretiminde Farklı Toprak İşleme ve Örtü Bitkisi Uygulamalarının Toprağa ve Ürün Verimine Etkileri makalesinde (Aykas, Çakır, Yalçın, Aygün, Khalifani 2015); örtü bitkisi olarak ekilen yulafın farklı yöntemlerle (mekanik eziciyle öldürme, biçip yüzeyde bırakma veya toprağa karıştırma) yönetiminin, mısır üretiminde toprak özellikleri ve verim üzerindeki etkileri incelenmiştir. Örtü bitkisi uygulamalarının, farklı toprak işleme yöntemleriyle birlikte değerlendirildiğinde toprak nemi, sıkışma durumu ve bitki gelişimi üzerinde belirleyici rol oynadığı ortaya konulmuştur.

Aykas, E., Çakır, E., Yalçın, H., Aygün, İ., & Khalifani, H. A. (2015). Mısır üretiminde farklı toprak işleme ve örtü bitkisi uygulamalarının toprağa ve ürün verimine etkileri. Journal of Agricultural Sciences, 11(2), 159–166.

Bu çalışmada, mısır üretiminde farklı toprak işleme yöntemleri ve örtü bitkisi uygulamalarının toprağın fiziksel özellikleri ve ürün verimi üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Yulaf örtü bitkisi, mekanik ezici ile öldürülmüş, yüzeyde bırakılmış veya toprağa alınmış ve ardından ana ürün mısır çeşitli toprak işleme yöntemleriyle ekilmiştir. Sonuçlar, örtü bitkisi ve toprak işleme yöntemlerinin toprak nemi, penetrasyon direnci, bitki gelişimi ve verim üzerinde belirleyici rol oynadığını göstermiştir.

Aykas, E., Çakır, E., Yalçın, H., Aygün, İ., & Khalifani, H. A. (2015). Mısır üretiminde farklı toprak işleme ve örtü bitkisi uygulamalarının toprağa ve ürün verimine etkileri. Journal of Agricultural Sciences, 11(2), 159–166.

Sürdürülebilir tarımda koruyucu toprak işleme, bitki nöbeti ve örtü bitkisi uygulaması önemi konusunu Erdem ve ark. (2010)'da araştırmışlardır.

Aykas E., Yalçın H. ve Çakır E. (2010) Koruyucu toprak işlemede yöntemler, örtü bitkisi ve ekim nöbetinin önemli, tarım makineleri bilimi dergisi, 2010- 6. sayı, 247-252, Ankara.

Toprağı Örten Bitkilerde Tercih Kriterleri ve Floristik Göstergeler

Uluocak, N., (1980). Toprak koruyucu doğal bitki örtüsü ve indikatör olaylar. Orman Fakültesi Dergisi, Seri B, 30(1), İstanbul. URL: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/175622 

Toprak örtücü bitkilerin seçiminde; bitkinin çok yıllık olup olmaması, sağlıklı bir gelişim göstermesi, toprak yüzeyini kaplama yeteneği, morfolojik özellikleri (cins ve tür ayrımı), kök sistemi tipi (saçak veya kazık kök), büyüme formu (dik veya yatık), formları (yumak, stolonlu veya rizomlu) gibi birçok özellik dikkate alınmalıdır. Özellikle bir yıllık ve kısa yaşam döngüsüne sahip bitkiler, buğdaygil (Poaceae) ve baklagil (Fabaceae) familyalarına ait olsalar dahi, genellikle zayıf toprak koruma yeteneğine sahiptir.

Floristik kompozisyonda bu türlerin baskın olması, vejetatif örtünün sürekliliğini sağlayamaması açısından olumsuz bir göstergedir. Örneğin, bir yıllık buğdaygillerden Bromus tectorum başta olmak üzere diğer bir yıllık Bromus türleri; Hordeum murinum, H. jubatum; Elymus caput-medusae; Vulpia ciliata; Aegilops ovata ve diğer Aegilops türleri; Lagurus ovatus gibi türler; yine bir yıllık baklagillerden Trifolium arvense, T. campestre, diğer bir yıllık Trifolium, Lotus, Trigonella ve hatta Medicago türleri; toprak örtüsü açısından yetersiz floristik yapıların göstergesi olarak değerlendirilir.

Buna ek olarak, yarı kurak bölgelerde kısa süreli çiçeklenme periyotlarıyla belirli aralıklarla ortaya çıkan ve hızla kaybolan jeofit türler de kalıcı bir toprak örtüsü oluşturamaz. Anadolu bozkırlarında yaygın olarak gözlenen ve kısa ömürlü olan Achillea, Alyssum, Anthemis, Atriplex, Carduus, Centaurea, Chenopodium, Cichorium, Cirsium, Convolvulus, Crepis, Erodium, Eryngium, Galium, Geranium, Glaucium, Globularia, Malva, Phlomis, Plantago, Polygonum, Potentilla, Rumex, Salvia, Scabiosa, Silene, Teucrium, Veronica, Xeranthemum gibi cinslerin birçok türü, toprak koruma kapasitesi düşük bitkiler arasında yer alır. Bununla birlikte, bazı türlerin rozet yaprakları ile lokal düzeyde sınırlı bir örtü sağlayabildikleri de gözlemlenmektedir. Ayrıca, sürünücü gövdeye sahip bazı bir yıllık bitkiler, ince ve dik gövdeli türlere kıyasla daha iyi bir toprak örtüsü oluşturabilir.

Toprak koruma açısından üstün özelliklere sahip türler genellikle çok yıllık, stolonlu veya rizomlu formlardır. Buğdaygillerden Cynodon dactylon (Kaz ayağı), Agrostis alba (Aktavus), Agropyron türleri (Ayrık), Bromus inermis (Kılçıksız brom), B. erectus (Dik brom), Dactylis glomerata (Domuz ayrığı), Phleum pratense (Köpek kuyruğu), Poa pratensis (Çayır salkımotu), Festuca ovina (Koyun yumağı), Koeleria cristata (Sorguçlu gümüşotu), Lolium perenne (Çok yıllık çim), Chrysopogon gryllus (Buzağılık), Andropogon ve Stipa cinsleri meralarda ve erozyona karşı mücadelede etkin toprak örtücü türler olarak önem taşır.

Baklagiller familyasından toprak koruyucu değeri yüksek olan türler ise; Medicago sativa (Yonca), Hedysarum coronarium (İspanyol korungası), Trifolium pratense (Çayır üçgülü), T. repens (Ak üçgül), T. subterraneum (Yeraltı üçgülü) ile iki yıllık olmasına rağmen Onobrychis sativa, O. viciifolia, O. alba; Lotus corniculatus (Gazal boynuzu), Coronilla varia ve bazı Astragalus türleri (A. eriocarpus, A. atropurpureus vb.) şeklinde sıralanabilir.

Toprak koruyucu bitkilerin etkinliği, yalnızca tür bazında değil, aynı zamanda bu türlerin oluşturduğu sürekli ve kapalı vejetatif örtü ile değerlendirilmelidir. Bu türlerin gelişmiş kök sistemine sahip olmaları, güçlü gövde yapısı ve yapraklanma yoğunluğu gibi morfolojik özellikleri, toprak yüzeyinde etkili koruma sağlamaları açısından önemli niteliklerdir. Bu tür kriterler, deneyimli gözlemciler tarafından sahada kolaylıkla tespit edilebilir ve böylece indikatör bitkiler aracılığıyla bitki örtüsünün kalitesi hakkında güvenilir değerlendirmeler yapılabilir.

Örtü Bitkilerinin Seçimi ve Sınıflandırılması: Kışlık, Yazlık ve Çok Yıllık Türler

Özeker, E., & Ulutürk, M. (2006). Organik tarımda örtü bitkilerinin kullanımı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi43(2), 153–164. URL: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/59229

Örtü bitkileri, tarım sistemlerinde toprak koruma, organik madde artışı ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği açısından önemli rol oynamaktadır. Bu bitkiler, özellikle doğal koşullarda toprak verimliliğini korumak, erozyonla mücadele etmek ve toprak biyotasını desteklemek amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Örtü bitkileri mevsimsel gelişim özelliklerine göre kışlık, yazlık ve çok yıllık türler olmak üzere sınıflandırılabilir.

1. Kışlık Örtü Bitkileri

Kışlık örtü bitkileri, genellikle sonbahar başında ekilerek ilkbahar ortasına kadar gelişimlerini sürdürürler. Bu dönemde gelişen bitkiler, ilkbaharda toprak işleme ile parçalanarak yüzeyde malç tabakası oluşturarak toprağın fiziksel özelliklerini iyileştirir (Anonymous, 2004). Kışlık örtü bitkileri baklagil ve baklagil dışı türler olarak iki grupta değerlendirilebilir:

  • Baklagil türleri:

    • Vicia villosa (Tüylü fiğ)

    • Trifolium incarnatum (Kırmızı üçgül)

    • Trifolium subterraneum (Yer altı üçgülü)

    • Pisum sativum arvense (Tarla bezelyesi)

    • Vicia sativa (Adi fiğ)

  • Baklagil dışı türler:

    • Secale cereale (Çavdar)

    • Lolium multiflorum (İtalyan çimi)

    • Triticum aestivum (Buğday)

    • Hordeum vulgare (Arpa)

    • Avena sativa (Yulaf)

2. Yazlık Örtü Bitkileri

Yazlık örtü bitkileri, ilkbahar sebzelerinin hasadı ile sonbahar sebzelerinin dikimi arasındaki dönemde kullanılarak, hem toprağın örtülü kalmasını sağlar hem de toprak besin dengesini destekler. Bu bitkiler azot bağlama, yüzey akışını ve erozyonu azaltma, organik madde miktarını artırma ve nematod gibi zararlı organizmalarla biyolojik mücadeleye katkı sağlama gibi ekosistem hizmetleri sunar (Anonymous, 2004).

  • Baklagil türleri:

    • Vigna unguiculata (Yem börülcesi)

    • Glycine max (Soya fasulyesi)

    • Mucuna deeringiana (Kadife fasulyesi)

    • Crotalaria juncea (Güneş keneviri)

  • Baklagil dışı türler:

    • Fagopyrum esculentum (Kara buğday)

    • Sorghum bicolor × Sorghum sudanense (Sorghum sudan otu)

    • Setaria italica (Cin darı)

    • Pennisetum glaucum (İnci darısı)

    • Echinochloa frumentacea (Japon darısı)

3. Suptropik Koşullarda Kullanılan Çok Yıllık Örtü Bitkileri

Çok yıllık örtü bitkileri, özellikle subtropikal iklim kuşağında yer alan meyve bahçelerinde toprağın yıl boyunca örtülü kalmasını sağlayarak verimliliği artırır. Boyları 30 cm’yi geçmeyen bu türler, rekabeti azaltarak meyve ağaçlarının gelişimini olumsuz etkilemeden toprak yüzeyini korur. Örneğin, Dactyloctenium australe (Smothergrass), gölge ve güneşli ortamlarda iyi gelişme gösterirken, Arachis pintoi (Amarillo yer fıstığı) en etkili baklagil örtü bitkisi olarak öne çıkar (Anonymous, 2003). Ancak, rekabet kontrolü yapılmadığında bazı örtü bitkileri muz bahçelerinde istenmeyen sonuçlara yol açabilir.

  • Örnek türler:

    • Arachis pintoi (Amarillo yer fıstığı)

    • Dactyloctenium australe (Smothergrass)

    • Paspalum notatum cv. Competidor (Bahia otu)

    • Trifolium repens (Ak üçgül)

........................................................

Özlü Sözler Çim

1.      "Ekmek elden su gölden, çimelim goca çimelim… ama doğa bu israfa artık izin vermez."

2.      "Bir çimlik yeşil için tonlarca suyu kurban ediyorsak, yeşile değil görüntüye âşık olmuşuz demektir."

3.      "Toprağı yoran, suyu israf eden çim değil, çılgınca süren alışkanlıktır."

4.      "Çim biçmek modernlik değil; doğaya karşı işlenmiş yeşil bir israftır."

5.      "Çim susar, doğa bağırır. Duymuyorsan; su biter, çöl kalır."

6.      "İklim değişti, biz de değişmeliyiz. Sulanan çim değil, fikrimiz olsun."

7.      "Yeşil istiyorsan çim ekme, doğayı dinle."

8.      "Doğa boşluk sevmez, ama bilinçsiz müdahaleye hiç gelmez."

9.      "Çalışıyor görünmek için çim biçmeyin, doğayı koruyarak hizmet edin."

10.  "Bilinçli şehircilik de çime değil, çalıya ve ağaca yer vardır."

11.  "1,8 Dünya tüketiyoruz ama sadece 1 Dünya’mız var."

12.  ""Çim değil; lavanta, kapari, hatmi, hayıt dik, doğaya nefes ver."

13.  "Her ağaçta bir gölge, her boşlukta bir ağaç olmalı."

14.  "Boz yapraklıyı dik, bakım ve su istemez."

15.  "Kapari, doğanın cevabı; susuzluğa meydan okuyan yeşil."

16.  "Çim görüntüdür; lavanta, zakkum ve sumak yaşamdır."

17.  "Belediyeler çimden vazgeçerse, doğa alkış tutar."

18.  "Bakımlı şehir imajı, çimle değil bilinçle olur."

19.  "Çim biçmekle değil, toprağı muhafaza etmekle medeni olunur."

.......................................

Genç Lokman Hekimler whatsapp grubuna dahil olarak Besler Şifa için daha güncel kalabilirsiniz. Buyrun gruba Tıklayınız
Ankara 'da Besler Şifa olarak 50 den fazla Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerimiz ile hizmet ediyoruz. Sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında aromaterapi, fitoterapi ve doğal yaşam konularında ücretsiz eğitimler ve atalık tohum takas etkinlikleri yapıyoruz. Bitkisel kozmetik, aromaterapi ve kişisel bakım ürünleri, şifalı krem ve aromatik yağlar için bizi takip edebilirsiniz.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;
Üretici ve tüketici dostu mağaza: https://good4trust.org/beslersifa
aZall.com mağazamız: https://www.azall.com/besler-sifa/

Ürün, hizmet ve projelerimizle...

Şifanız daim olsun. 



Tatil Dnüşünde Jetlag Yaşamayın

 Zaman, yalnızca takvimlerde akmaz. Onun bir de iç ritmi vardır: zihnin temposu, kalbin atışı, bedenin dinginliği… Tatiller, işte o ritmi yavaşlatmak, hayatın hızla akan çarkının dışında nefes alabilmek için verilmiş kısa izinlerdir. İnsana yavaşlamayı, susmayı, kendini dinlemeyi hatırlatır. Ve bir sabah, alarm çalar. Ekran ışığı yanar. Bildirimler yağmaya başlar. Günün temposu, tatilin sessizliğini hızla gölgeler. Beden ofiste, zihin hâlâ bir sahilde… İşte o kopukluk, o görünmez gecikme: Zihinsel jetlag.

 Bu durum, bir “isteksizlik” ya da “hazırlıksızlık” değil; biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutları olan gerçek bir geçiş hâlidir.

Çalışanlar için bu bir yeniden başlama değil, yeniden senkronize olma sürecidir. Kurumsal hayat ise çoğu zaman bu hassas geçişi görmez, işler kaldığı yerden sürdürülür.

 Oysa her iyi tatil, insanı az da olsa dönüştürür. Ve dönüşmüş bir insanı, dönüşmemiş bir düzenin içine yerleştirmek yalnızca verimi değil, bağlılığı da zedeler.

Tatil dönüşleri, aslında kurumların kültürel zekâsını test eden aynalardır. Bu aynaya bakanlar, yalnızca işleyen sistemler değil, insana alan açan bir kurum kültürü inşa ederler.

Tatil Dönüşlerinde Neden “Jetlag” Yaşarız?

Nörobilimsel açıdan bakıldığında, tatil boyunca yükselen serotonin ve dopamin seviyeleri, iş hayatının temposuna dönüldüğünde kendini hızla kortizol üretimine bırakır. Bu biyokimyasal dalgalanma; dikkat dağınıklığı, karar alma zorlukları, motivasyon kaybı ve sosyal geri çekilme olarak kendini gösterir.

Frontiers in Psychology (2020) araştırmaları, tatil dönüşü ilk üç iş gününde çalışanların odaklanma sürelerinde yüzde 45’e varan bir düşüş yaşadığını ortaya koyuyor. Bu yalnızca bireysel bir sorun değil; ekip içi senkronizasyonu, karar zincirlerini ve inovasyon süreçleri de etkileyen bir organizasyonel mesele.

İşte tam da bu nedenle, zihinsel jetlag’i yönetmek bir lüks değil; insan kaynakları ve liderlik için stratejik bir zorunluluktur. Bunu başaran kurumlar, yalnızca çalışanlarının değil, kendi kültürlerinin de enerjisini korur.

Ne Yapabiliriz? (Ve Neden Yapmalı?)

1. Dönüş Takvimini Ritme Uydurmak

Tatil dönüşlerinin otomatik olarak pazartesiye planlanması, hız ve alışkanlık odaklı bir refleksin ürünüdür. Oysa adaptasyon, tek gecede tamamlanan bir süreç değildir; zihnin ve bedenin yeni tempoya kademeli olarak uyum sağlaması gerekir.

Harvard Business Review araştırmaları, dönüş gününü haftanın ortasına (çarşamba-perşembe) alan şirketlerde çalışanların dönüş haftasında yüzde 19 daha düşük stres, yüzde 17 daha yüksek motivasyon bildirdiğini ortaya koyuyor. Neden? Çünkü haftanın ortasında işbaşı yapmak, zihne “koşu değil, ısınma turu” mesajı verir. Bu yaklaşım, yılın geri kalanında tükenmişlik riskini de azaltır.

Bu ısınma turunda kendi kahvenizi, kendi çayınızı yada yeni öğrenilen yerel bir lezzeti ikram edebilirsiniz. Şifa dediğimiz şey aslında bu güzellikleri paylaşmaktır bazen. Odanıza yada toplantı masasına bir koku, bir çiçek yada süs eşyası yerleştirebilirsiniz.

2. Sosyal Bağları Yeniden Kurmak

Tatil, yalnızca görevlerden değil, sosyal ağlardan da kısa bir kopuştur. Dönüşte adaptasyonun anahtarı, önce insanlara; sonra işlere dönmektir. Gallup (2023) verilerine göre, tatil dönüşünde ilk gün ekip arkadaşlarıyla sosyal etkileşim yaşayan çalışanlar, yılsonunda yüzde 28 daha yüksek performans ve yüzde 23 daha yüksek bağlılık gösteriyor.

Bu bulgu bize şunu söylüyor: Bir kahve sohbeti ya da kısa bir “tatilde seni en çok ne mutlu etti?” sorusu, çoğu zaman bir toplantıdan daha stratejiktir. Sosyal temas, organizasyonel hafızayı yeniden aktive eder ve zihnin uyum süresini hızlandırır.

3. Liderlikte Empatiyi Stratejik Bir Beceriye Dönüştürmek

Tatil dönüşü, liderliğin diliyle şekillenir. İlk gün “raporlar hazır mı?” demek mi, yoksa “nasılsın, hazır mısın?” diye sormak mı? Bu fark, yalnızca çalışanların motivasyonunu değil, kurumla kurdukları duygusal bağı da belirler. McKinsey & Company (2022) verilerine göre, tatil dönüşlerinde empatik liderlik yaklaşımıyla karşılaşan çalışanlar, yıl boyu yüzde 30 daha yüksek bağlılık ve yüzde 22 daha yüksek yenilikçilik sergiliyor.

Empati, yalnızca “yumuşak bir değer” değil; doğrudan performansı, bağlılığı ve İnovasyon etkileyen bir liderlik aracıdır.

Sonuç: Zihinsel Jetlag Bir Eksiklik Değil, Kurumların Geleceği İçin Bir Test

Tatil dönüşleri, organizasyonların kültürel zekâsını ve liderlik anlayışını en net şekilde görünür kılan anlardır. Bu süreç doğru yönetildiğinde bir verim kaybı değil; bağlılığı, enerjiyi ve kurum kültürünü tazeleyen bir fırsata dönüşür. Görmezden gelindiğinde ise kısa vadeli performans uğruna uzun vadeli güven ve sadakat kaybına yol açar.

Unutulmamalıdır ki: Ofise dönen kişi, tatile çıkan kişiyle aynı değildir. Tatil, yalnızca bir ara değil; bir dönüşümdür. Bu dönüşümü fark eden, anlamlandıran ve ona alan tanıyan kurumlar; günü değil, geleceği kazanır.



 

Doğal Kozmetik Ürünleriyle Sınırları Aşan Güzellik

Güzellik, artık yalnızca aynaya bakmakla sınırlı değil. Kadınlar artık güzellik anlayışlarını doğayla uyumlu, çevreye duyarlı ve sürdürülebilir bir yaklaşımla yeniden tanımlıyor. Bitkisel kozmetik ürünleri gün geçtikçe daha çok tercih edilirken, Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren üreticiler de global pazarda önemli bir konum elde ediyor. Besler Şifa olarak biz de bu dönüşümün öncülerinden biri olmanın gururunu yaşıyoruz.

Türkiye’nin Kozmetik Gücünü Dünyaya Taşımak

Türkiye, kozmetik sektörü açısından sadece iç piyasada değil, ihracat alanında da büyük bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin hayata geçirilmesi için İhracatçı Birlikleri önemli bir rol üstlenmektedir. İhracatçı Birlikleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı’na bağlı olarak çalışan meslek kuruluşlarıdır ve ihracatçının haklarını korurken, ihracatı artırmak amacıyla çeşitli hizmetler sunar.

Besler Şifa olarak biz de, Akdeniz Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği aracılığıyla bitkisel kozmetik ürünlerimizi yurt dışı pazarlara ulaştırmak için gereken adımları atmış bulunuyoruz. Çünkü biz, doğal kozmetik ürünlerinin sınır tanımadan kadınlara ulaşması gerektiğine inanıyoruz.

Neden İhracat? Neden Besler Şifa?

İhracat yalnızca ürünlerin başka ülkelere satılması anlamına gelmez; aynı zamanda bir markanın kalite, güven ve sürdürülebilirlik vizyonunu dünyaya tanıtma fırsatıdır. Besler Şifa, ihracat yoluyla hem Türkiye ekonomisine katkı sunmayı hem de dünyanın dört bir yanındaki kadınlara doğal içerikli kozmetik ürünleri ulaştırmayı hedeflemektedir.

  • Organik bitkilerden elde edilen özler,

  • Aromaterapi temelli formüller,

  • Cilde zarar vermeyen doğal aktif bileşenler,

  • Doğa dostu ambalajlar ve

  • Helal, vegan, hayvanlar üzerinde test edilmemiş sertifikalarımız,

ürünlerimizin uluslararası standartlara uygunluğunu ortaya koymaktadır.

18-45 Yaş Arası Kadınlar İçin Güvenli ve Etkili Kozmetik

Modern kadının yaşamı oldukça yoğun. İş hayatı, şehir yaşamı, stres, hava kirliliği gibi dış etkenler nedeniyle cilt her geçen gün daha fazla korunmaya ihtiyaç duymaktadır. 18-45 yaş arası kadınlar, bu tempolu yaşamda hem pratik hem etkili hem de doğal kozmetik ürünlerine yönelmektedir.

Besler Şifa’nın ihracata açılan ürünleri arasında yer alan:

  • Bitkisel nemlendiriciler,

  • Doğal anti-aging kremler,

  • Yüz serumu ve tonikleri,

  • Aromaterapi roll-on ve cilt maskeleri
    özellikle bu yaş grubunun ihtiyaçlarına özel olarak formüle edilmiştir.

İhracat Sürecinde Tüketici Ne Kazanır?

Siz bir kozmetik tüketicisi olarak, ürünün menşei ve üretim süreci hakkında bilgi sahibi olmayı hak ediyorsunuz. Ürünlerin İhracatçı Birlikleri tarafından denetlenmesi, belirli bir kalite standardına sahip olduğunu da garanti altına alır. Yani siz Besler Şifa ürünlerini tercih ettiğinizde, sadece doğal güzelliğe değil, aynı zamanda güvenli ve belgeli kozmetik ürünlerine de sahip olursunuz.

İhracatçı Birlikleri Hakkında Bilgi Almak İster misiniz?

Türkiye’de toplamda 58 adet İhracatçı Birliği bulunmaktadır ve her biri farklı sektörlerde faaliyet göstermektedir. Kozmetik sektörü açısından en önemli birliklerden biri olan Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği, üreticilerin dünya pazarlarında görünür olmasını sağlar. İhracatçı Birlikleri’ne üyelik şartları ve diğer bilgilere www.dtm.gov.tr üzerinden ulaşabilirsiniz.

Sonuç: Güzelliğinizin Güvencesi

Besler Şifa olarak hedefimiz, sadece Türkiye’deki kadınlara doğal kozmetik sunmak değil, aynı zamanda bu değeri dünya kadınlarına da ulaştırmaktır. Çünkü biz, her kadının doğadan gelen bir güce layık olduğunu biliyoruz.

Doğal içerikli kozmetik ürünleri,
İhracat kalitesinde üretim,
Kadına değer veren yaklaşım,
Doğal yaşamı destekleyen formüller...

Tüm bunları tek bir çatı altında bulabileceğiniz yer: Besler Şifa - Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünleri.

👉 Ürünlerimizi keşfetmek için: www.beslersifa.com

........................................................

Genç Lokman Hekimler whatsapp grubuna dahil olarak Besler Şifa için daha güncel kalabilirsiniz. Buyrun gruba Tıklayınız
Ankara 'da Besler Şifa olarak 50 den fazla Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerimiz ile hizmet ediyoruz. Sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında aromaterapi, fitoterapi ve doğal yaşam konularında ücretsiz eğitimler ve atalık tohum takas etkinlikleri yapıyoruz. Bitkisel kozmetik, aromaterapi ve kişisel bakım ürünleri, şifalı krem ve aromatik yağlar için bizi takip edebilirsiniz.

Besler Şifa, Bitkisel Kozmetik ve Doğal Yaşam Ürünlerini;
Üretici ve tüketici dostu mağaza: https://good4trust.org/beslersifa
aZall.com mağazamız: https://www.azall.com/besler-sifa/

Ürün, hizmet ve projelerimizle...

Şifanız daim olsun. 


Salerno Okulunda Tractatus de herbis (Bitkiler Üzerine İnceleme) Eseri

Farma botanik, tıp, eczacılık ve kozmetik alanlarında kullanılan bitkilerin tanınması, sınıflandırılması, morfolojik ve anatomik özelliklerinin incelenmesi, etken maddelerinin belirlenmesi ve bu maddelerin tedaviye yönelik kullanımı üzerine odaklanan bir bilim dalıdır. Bu alan, özellikle İtalya’daki Salerno Tıp Okulu’nda yapılan çalışmalarla tarihsel bir ivme kazanmış, söz konusu okul belirli dönemlerde bir gelenek haline gelerek Orta Çağ’da Avrupa’da tıp eğitiminin merkezi olmuş, İslam, Yunan, Latin tıbbı geleneklerini harmanlamış ve tıp bilgisinin Batı’ya yayılmasında büyük rol oynamıştır. Bu çok kültürlü bilgi birikimi, farma botaniğin gelişiminde hem teorik hem de uygulamalı yaklaşımların zenginleşmesini sağlamıştır. 

 "Tractatus de herbis" (Bitkiler Üzerine İnceleme) metni, Orta Çağ'da şifalı bitkiler ve farmakoloji üzerine yazılmış önemli bir eser hakkında oldukça detaylı bilgiler içermektedir. Bu metin, eserin tarihçesini, farklı versiyonlarını, el yazmalarını, çevirilerini ve içeriğini kapsamlı bir şekilde açıklamaktadır.   İtalya'da ortaya çıkan bu eserler, Avrupa genelinde dağıtılmış ve Salerno Tıp Fakültesi'nin farmakopesinin yayılmasına ve popülerliğine katkıda bulunmuştur .

  • Adlandırma: "Tractatus de herbis" veya "Secreta Salernitana" olarak bilinir.

  • İçerik: Tedavi edici özelliklere sahip bitkisel, mineral ve hayvansal maddeleri sunar. 500 ila 900'den fazla maddeyi alfabetik sıraya göre gruplandırır.

  • Köken ve Yayılma: İtalya'da, özellikle Salerno Tıp Fakültesi çevresinde ortaya çıkmış ve Avrupa geneline yayılmıştır.

  • İllüstrasyonlar: Resimlerinin betimleyici değeri nedeniyle sanat tarihçilerinin dikkatini çekmiştir. Antik Çağ'dan beri doğaya dayalı ilk bitki resimlerini içerir.

  • Yazar ve Kaynaklar: Orijinal Latince metin 12. yüzyılın ikinci yarısına aittir ve Matthaeus Platearius'a atfedilen "Circa instans"tan türemiştir. Pseudo-Apuleius, Afrikalı Konstantin, Dioscorides, Isaac Israeli ve sözlü gelenek gibi çeşitli kaynaklardan alıntılarla zenginleştirilmiştir. Ünlü bir mütercim olan Afrikalı Konstantin’in (1010- 1087) Salerno’ya gelmesi burada Hipokrat ve Galen ruhunun oluşturulmasında önemli rol oynamış ve okulun uluslararası bir ün kazanmasına yol açmıştır. Kartaca doğumlu olduğu için Afrikalı lakabı ile anılan ve Salerno’da tıbbın önemli temsilcilerinden biri olan Konstantin bir doktor değildir ve hiç bir zaman da hasta muayene etmemiştir. İskenderiye ve Bağdat’a yolculuklar yapmış Arapça, Süryanice, İbranice ve Yunancayı çok iyi derecede öğrenmiş ve böylece İslam dünyasının kültür ve tıbbını inceleyip bu dillere ait eserlerin tercümelerini yapacak düzeye erişmişti (9). 

  • Isaac Israeli (9.-10. yy), Fatımi halifesinin hekimiydi ve Arapça yazdığı bu Kitap dört bölümlük bir tıp ansiklopedisiydi; ilk üç bölüm gıda maddelerini ve bazı ilaçları tanımlıyordu. Tractatus’ta yer alan bitki, hayvan ve minerallerin tanımları genelde İsraeli’nin bu eseri üzerinden alınmıştır.

  • El Yazmaları ve Versiyonlar:

    • En eski iki versiyon Londra'daki British Library'deki Egerton Elyazması 747 ve Paris'teki Bibliothèque nationale de France'daki Latince Elyazması 6823'tür.

    • Bu el yazmalarından türetilen birçok kopya ve çeviri bulunmaktadır (örneğin "Livre des simples médecines" adıyla Fransızca çevirisi).

    • Farklı coğrafi gruplandırmalar (Kuzey İtalyan Grubu, Fransız El Yazmaları, Kampaniyen köken vb.) üzerine tartışmalar mevcuttur.

  • Basılı Eserler: Fransızca ilk basılı herbaryum olan "Le Grant Herbier en françoys" (Arbolayre olarak da bilinir) bu geleneğe dayanır ve daha sonra İngilizceye "Grete Herball" olarak çevrilmiştir.

  • Metnin İçeriği: Her bölüm, ürünün nitelikleri (sıcak, soğuk, kuru, ıslak), eşanlamlıları, etimolojisi ve terapötik özelliklerini (genellikle vücut bölümlerine göre gruplandırılmış) listeler.

  • Yazar Tartışmaları: Matthaeus Platearius, Dioscorides, Plato gibi isimler eserin veya kaynaklarının yazarları arasında anılmaktadır.

Bu metin, Orta Çağ tıp tarihi, botanik, sanat tarihi ve el yazması geleneği üzerine çalışan araştırmacılar için paha biçilmez bir kaynak niteliğindedir. Metinde belirtilen el yazmaları ve basılı eserler, dönemin bilimsel ve kültürel alışverişini anlamak için önemli kanıtlar sunmaktadır. Özellikle bitki resimlerinin "Antik Çağ'dan beri doğaya dayalı ilk çalışmalar" olarak yorumlanması, sanat ve bilim tarihindeki önemini vurgulamaktadır.

Bu kitaba alternatif olarak Salernita metinlerinden alıntı yapılarak 1160 ve 1170 yılları arasında yazılan ve 6 adet yazarı bulunan günümüzün çok yazarlı ansiklopedilerinin öncülerinden kabul edilen Compendium Salernitanum isimli kitaptır.

Ortaçağ’da doğunun en ünlü hekimlerinden Rhazes olarak bilinen Ebû Bekr Muhammed bin Zekeriyya er-Razi (865-925), Avicenna olarak bilinen Ebu’l-Ali el-Hüseyin b. Abdullah İbn-i Sina (980-1037),Averroes olarak bilinen filozof, doktor, astronomi bilgini ve matematikçi İbn-i Rüşt (1126-1198) ve modern cerrahinin kurucusu Ebu El Kasım El Zehravi (936-1013) Avrupa tıbbının gelişiminde önemli katkıları olan hekimler olarak ortaya çıkmışlar ve döneminin Avrupa tıbbını önemli ölçüde etkilemişlerdi. Bu arada Salerno Tıp Okulu 8. yüzyılın sonlarında kurulduğu kabul edilmekte olup gelenekçi yapısını devam ettirmesi nedeniyle gerilemeye başlamış, bunun sonucunda 12. yüzyıldan sonra okulun popülaritesi giderek kaybolmuş ve 1811 yılında Napolyon döneminde kapatılmıştır.

Salerno döneminde öne çıkan eğitim metotları, “makale”. “konferans” ve “diyalog” idi. Salerno, “Sokratik diyalog” olarak tanımlanan öğrenci ve öğretmen arasında soru cevap yöntemi o dönemde bu kitabın gelişmesinde önemli bir yöntemdir.

Salerno Okulu’nun en ünlü eseri, Flos Medicinae Salerni olarak da bilinen sağlık ve mutluluğu elde etmek için akılcı yaklaşım, diyet ve hijyen önerilerinden oluşan, en az iki yüz yıllık tıbbi bilgilerin toplandığı Latince bir şiir olan Regimen Sanitatis Salernitanum (Salerno Okulunun Sağlık Kodları) idi. Bu kitabın yüzyıllar boyu devam eden başarısı Hipokrat’ın Aforizmalar’ı kadar ünlü bir eser olduğu düşüncesini oluşturmaktadır. Regimen’in ilk bölümünde hijyen ve diyet, ikinci bölümünde tıbbi bitkilerin faydaları, Üçüncü bölümde insan vücudunun anatomisi, dördüncü bölümde fizyoloji ve son bölümde ise hastalıkların tedavi edilmesi ile ilgili bilgiler yer almaktadır. İlk bölümde diyete oldukça geniş bir biçimde yer verilmiştir,

Cerrrahnamelerin gelişmesinde rol almıştır. Cerrahname, Osmanlı döneminde yazılmış ve cerrahlık (ameliyat) ile ilgili bilgi veren, tıp alanındaki önemli eserlerden biridir. Özellikle İbn-i Kemal (Kemalpaşazade) tarafından 15. yüzyılda yazılan “Cerrahname” adlı eser, Osmanlı tıbbının ve cerrahların kullandığı temel başvuru kaynaklarından biridir. Cerrahname, Osmanlı’da cerrahlık sanatını sistematik şekilde ele alan ve hem teorik hem pratik bilgiler sunan önemli tıbbi bir kitap olarak kabul edilir.





© beslersifa.com | Her hakkı sağlıklıdır.
Coded by @suleymancetinx | ile yapılmıştır.